Page 172 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 172
Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması
yaprakları da direnemeyip rüzgara kapılarak birer ikişer uçup kayboluyorlar
boşlukta. Servisle okula gelen öğrencilerde bir güvenlik ve rahatlık edası... Ser-
visin sıcaklığı hâlâ üzerlerinde… Yürüyerek gelen öğrencilerde bahçeye girince
bir an önce okulun güvenli ortamına kendilerini atmak için hızlanan adımlarının
telaşı... Soğuk kış rüzgarı yüzlerine yüzlerine vuruyor kamçısını. Sağ cebimdeki
elimle bir anahtarlıkta toplanmış beş anahtarı ve miktarını bilmediğim birkaç
metal parayı evirip çeviriyorum, çayımı yudumlamaya devam ediyorum. Birer
ikişer, mesai arkadaşlarım giriyor öğretmenler odasına. Kimi sessizliği ile kimi
gürültüsüyle… Her biri kendi meşrebince... Onların selamlarına, günaydınlarına
mukabele ediyorum uzaktan, yakından. Önlerine uzayıp gidecek sohbetlere kapı
aralamayacak günaydınlar koyuyorum.
Biraz sonra sabahın ilk ders zili çalacak ve sınıflara, derslere girilecek. Öğret-
menler odasının hemen yanında okul kütüphanesi var. Orayı çalışma odası, ofis
gibi kullanıyorum. Ben gitmeden düşüncelerim gitti oraya. Derse çıkarken alacak-
larımı düşünmeye başladım. Boş zamanlarımı, teneffüs ve öğlen saatlerimi orada,
öğrenciler ve kitaplar, şiirler ve hikâyeler arasında geçiririm. Rafları izlerken
bir şiire, bir hikâyeye ve bir hikâyeden dolayı bambaşka bir varlığa döndüğüm
anlara öğrencilerim ve mesai arkadaşlarım sıkça tanık olurlar kütüphanede.
Onlara göre hep bir şeyler arar gibi yaşıyormuşum dünyada ama aradığımı ne
kendim biliyormuşum ne de başkaları.
Zil çaldı. Son bir yudum daha aldığım bardağımı bırakıp öğretmenler oda-
sından ayrılıyorum. Kütüphaneye uğrayıp çantamı, ders malzemelerimi, her
zaman bir kalem kutusu içinde yanımda taşıyıp sınıflara götürdüğüm kalemle-
rimi almalıyım oradan. Özellikle kalem kutum… O yoksa kendimde bir eksik-
lik, bir unutma huzursuzluğu hissederim ders boyunca. Kütüphaneye doğru
yürürken elimi cebime atıp o karışıklık içinden seçmeye çalıştığım anahtarlarla
birlikte birkaç bozuk para da eklendi anahtarlığın yanına. Anahtarlığa odak-
landım, bozuk paralar yere saçıldı. Boş koridoru demir para sesleri doldurdu.
Bir tanesi düştüğü gibi yere yapıştı. Diğeri ayağıma çarpıp koridor boyunca
metalik sesini de peşine takıp yuvarlandı gitti. Birini hiç göremedim. Eğilip
önümdekini alırken kulağım hâlâ yuvarlanmaya devam eden bir diğer paranın
metalik sesindeydi. Gün başlamamıştı sanki. Koridor karanlıktı. Sesin geldiği
yöne doğru baktım, dinledim ama onu göremedim. Demir para o sesle devam
etti, gitti, kendi etrafında bir süre daha dönerek çıkardığı hızlanan, kısılan ve
aniden kesilen bir sesle yolculuğunu noktaladı. Doğruldum, kapısını açtığım
172