Page 169 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 169
Ulaş Karakaya | Bitmeyen Yolculuk
yerden toplamaya başladı. Ne yaptığını kendisi de bilmiyordu. Onu düşman
gözlerle izleyen Fadime’nin de farkında değildi. Paraları toplayıp eve geldi.
Elinde, Hasbal’ın balık avından getirdiğinden daha çok para tutuyordu. Haram
ile helal arasındaki ince çizgideydi. Haram yiyemezdi. Parayı götürüp adamın
karısına ve çocuklarına geri vermeye karar verdi. Şafak söküp de oğlunun açlı-
ğını görünce her şey değişti.
“Bu parayı Allah gönderdi. Borcum olsun.” dedi.
Meydana inip otobüsü beklemeye koyuldu. “Nihayet” dedi, “Kocama kavu-
şacağım.” Ali, kel simidi, bir keme gibi kemiriyordu.
Otobüs yanaştı. Gülüzar sanki sevdiğine kavuşacak bir genç kadının heye-
canını taşıyordu. Şoför, Gülüzar’a baktı. “Getirdin mi parayı?”
“Getirdim ya al.” dedi.
Şoför parayı alacakken iki polis geldi. Gülüzar’ın kolundan sımsıkı tuttular.
Gülüzar ne olduğunu anlamamıştı. Şaşkın gözlerle polislere baktı.
“Polis abiler ne yaptım? “
“Sen ne yaptığını iyi bilirsin.” diyerek Gülizar’ın bileklerine hızlıca kelepçe
vurdular. Kelepçeler zayıflıktan bir deri bir kemiğe dönmüş bileğinde duracak
gibi değili.
Yolcu otobüsünün bagaj kapağı yine sertçe kapandı. Hasbal’ın ölüsü ile
beraber Trabzon’a doğru ağır ağır hareket etti.
“Hırsızlık yapmışsın.” dedi polisler. Gülizar itiraz edemedi. Ne söylese boştu.
Gülizar, elleri kelepçeli, bir denize bir dağlara yaslanarak giden otobüsün
arkasından bakakaldı. Ali polislerin kucağındaydı.
Hasbal, dedesine döndü.
“Nişan yüzüğü yerine tabancasını geri verselermiş keşke!”
Dedesi Hasbal’a gülümsedi.
“Hanginin öldüğünü bildin mi şimdi?
Hasbal omzunu kaldırıp, dudaklarını büktü.
“Kırat kendini karın beyazlığına gizlemiş.”
169