Page 166 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 166
Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması
iki kere çalındı. Yattığı yerden bir fırladı. “Hasbalım gelmiştir inşallah.” diye
geçirdi içinden. Kapının koluna yaşanabilecek tüm olumsuzlukları düşünerek
dokundu. Gelen Melahat Ebe’ydi.
“Sana bir şey diyecem emme sakin ol.” Gülüzar anlamıştı. Daha bir şey
demeden feryadı koyverdi.
“Oyy yandım ben!” diye bağırdı. Çığlığı duvardan duvara yankılandı.
Melahat Ebe sözünü tamamlarken Gülüzar feryat figan ağlıyordu.
“Höküm Allah’ın!”
Üç gün üç gece döner diye beklemişti. Ölüsünü bilirsin de yine bir umut
taşırsın, kapı açılacak içeri girecek, sonsuz bir özlemle boynuna sarılacaksın.
Dizinin dibinden hiç ayrılmayacak, öylece bir umutsuz bekleyişti.
Gülüzar kazanın dibine odun atarken tüm yaşadıkları film şeritleri gibi
geçmişti gözlerinin önünden.
Kocasının vurulduğunu işiten herifler kapı önüne gelip gidiyor; Gülizar’dan
bir işaret arıyorlardı. Çerkez Fuat, Yalama Ahmet, Kuru Mehmet, Piç Sedat
hepsinin derdi aynıydı.
Gülizar niyetlerini anlamıştı. İnsanların vahşiliğini bir kez daha ciğerinde
hissetmişti.
“Ben canımın derdindeyim...”
Bekçi Rauf kaz adımlarla evin kapısına geldi. Resmiyetini bir adım kenarda
bıraktı.
“Bacım, Hasbal bir saate meydanda olacak. Karşıla istersen.” dedi.
Sanki dirisinden bahsediyordu. Bekçinin sözleri az biraz içini ferahlattı.
Ölmemiş gibi gonuşug etmişti. Hazırlandı. Tüm parayı Ankara’da harcamışlardı.
Ne edecekti bilemedi. Oğlanı da aldı yanına. Az bir para vardı. At arabasına
anca yeterdi.
Hasbal’ın cenazesi iki saat sonra otobüsle geldi. Üzüntüsünden ve bitkin-
liğinden anlamış olacak herhal “Bagajda yenge.” dedi bıyıkları yeni terlemiş
muavin. Bagaj kapağını sanki bir mezar ağzı açar gibi kaldırdı. Turşu bidonları-
nın yanında boylu boyunca uzanıyordu. Üzerinde bir kağıt vardı. “Hasbalımın
166