Page 161 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 161

Ulaş Karakaya | Bitmeyen Yolculuk

               Hasbal siyah sakallarını severek karısına gülümsedi. “Dedem bana anlattı-
            ğında ben de aynı sen gibi “Kurtlar hangini yemiş diye sorduydum. Bak uşağım
            bana” demişti. “ Bu suali ettiğine göre, ikisinin birden kurtulma ümidinin
            olmadığını kabul ettin demek, öyle ümitsiz isen bir tercih yapmak zorunda
            kalırsın. Hayat dediğin de böyle değil mi? İnsanlar ümitsizken, tercihlerinden
            ve bu yüzden kaybettiklerinden sorumludur.”

               Karısının saçlarında gezdirdi ellerini. Gülüzar’ın yavaşça çenesini tuttu. Önce
            gözlerine sonra karnına doğru baktı.
               “Bir gün ben de böyle bir tercih yapmak zorunda kalırsam kızma sakın
            bana.” dedi.
               Gülüzar ürktü. Gülüzar oturduğu yerden usulcacık kalktı.

               “Deli deli gonuşug etme!” diyerek gaz lambasının ışığını söndürdü.
               Hasbal ertesi gün müjde verdi karısına. “Kayıklarda iş buldum.” dedi

               Yunus avlayacaktı.
               Gülüzar”Sen köy adamısın. Ne anlarsın yunus avından?” diyecek oldu,
            dilini ısırdı.
               Karısının ne diyeceğini anlamış olacak ki “Yunus vurmak için keskin nişancı
            lazım gelirmiş, bilirsin iyi nişancıyımdır.”
               “Allah gaza bela göstermesin!” diyerek yolcu etti Hasbal’ını. Yine de içini
            kemiren bir şüphe vardı.

               Ay ve güneşyer değişmeye hazırlanırken takalar Giresun açıklarına doğru
            süzülüyordu. Sonbaharın soluk güneşi Bulancak tarafından yüzünü göstermeye
            başlamıştı. Sonbaharın iç ürperten rüzgârları esiyordu. Gariptir, yazın esen rüzgâr
            insana ferahlık verirken sonbahar rüzgarları insanı bir başka âleme sürükler; işte
            yine öyle oldu. Hasbal ürperdiğini hissetti. Mavi renkli takanın içinde Hasbal ile
            dört kişi daha vardı. Ve bunlardan pala bıyıklı olanı takanın sahibi ve kaptanı
            Kumyalılı Hasan’dı. Hasan ki denizleri vatan bilirdi, Hasan ki denizleri ekmek
            bellemiştir. Karısı Fatma, komşularına şöyle anlatırdı.
               “Hasanımın saçları sarı, Hasanımın gözleri keskindir. Hasanım Karadeniz
            gibi asidir. Hasan’ın takası denizleri bir aşar, bir aşar şaşarsınız. Sor Hasan’a,
            anlatsın denizi bir masal gibi. Düş bellemiştir Hasanım engin denizleri.”


                                                                                    161
   156   157   158   159   160   161   162   163   164   165   166