Page 158 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 158

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

            küflü yufka ile beraber oğlana yedirdi. Çocuk hem ağlıyor hem mecburiyetlerin
            en kötüsünü yaşıyordu.

               “Açlık varsa tercih hakkın yoktur” demişti Gülüzar’ın kocası Hasbal, bu
            yüzden evlendiği ilk günler geldi hatırına.

               Kocası, doğuya mavzer kaçıran çetelere bulaşmıştı. Bir asker arkadaşı vardı
            Maraşlı İbraham, ona uymuştu. Maraş otuna da onun yüzünden alışmıştı bes-
            bellim. Durmadan dilinin altında çevirir dururdu. Gülüzar her defasında kaçağa
            gitmemesini, helal yoldan para kazanmasını salık ederdi. En son gittiğinde
            Maraşlı İbraham’ı jandarmalar sırtından vurmuştu. Hasbal canını son anda
            kurtarmıştı. Gülüzar’ın dizlerine sarılmış
               “Tövbe billah ettim bu işe” demişti.

               Köylerden koyun sütü toplayacak, Maraşlı İbraham’dan öğrendiği gibi, süte
            incir sütü karıştırıp mayalayacak ve “teleme” yapıp öyle satacaktı.

               Gülüzar “Hasbal bizim burada bilmezler bu senin ettiğini “ demişti ama
            dinletememişti. Gülüzar yine haklıydı.
               Hasbal, kafaya koymuştu, helâl para kazanacaktı. Anasının tarlasından
            pancar toplayıp sırtında şelekle şehre getirdi. Uzun zamandır yüzünü göster-
            meyen güneşin bulutların ardından çıkacağı tuttu. Ümidini bağladığı pancarları
            şehre gelene kadar güneşin altında soluverdi.

               Ağır adımlarla kravatlı bir alıcı yanaştı. Pancar bağının fiyatını sordu “onbeş
            kuruş” dedi. Pazarlığa tutuşacakları sırada hamsi satan el arabacıların sesi
            kapladı her yanı. Karıncalar gibi dört bir yandan çıkıyorlardı. Hasbal, balık
            satıcılarının ortasında kalmıştı.
               Balıkçılar “Denizden yeni çıktı. Hamsi on kuruş. Hamsi zebil oldu.” diyerek
            bağırıyordu. İlk müşterisi de pancarı bırakıp balık tezgâhına yönelince Hasbal
            olduğu yerde kala kaldı.
               Balıkçıların “On kuruşa, hamsi on kuruşa!” çığlıkları arasında ezilip büzü-
            lüyordu. Hamsi alanların merakını gördükçe, solmuş pancarlar kendine daha
            uzak daha yabancı geliyordu.







            158
   153   154   155   156   157   158   159   160   161   162   163