Page 167 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 167

Ulaş Karakaya | Bitmeyen Yolculuk

            okuması yoktur ki!” dedi içinden. Bir sağına baktı bir soluna. At arabasının
            sahibi şapkasının altından homurdanıyor, kadının kendisine bu kadar zaman kay-
            bettirdiğine kızıyordu. Yolcularda bavullarını alırken muavine fırça atıyorlardı.
               “Anam burada ölü varmış. Bilseydik binmezdik.”

               “Bak gördün mü çocuk korktu!”

               “Fasile turşusunun yanında ölü konulduğunu bilmezdim.”
               Gülüzar az biraz saygı beklerdi ama, onun derdi başkaydı.
               Gülüzar, tabutu yüklemek için yoldan geçen iki genç uşaktan yardım istedi.
            At arabacı hiç oralı değildi. Sigarasını tüttürmek ile meşguldü. Gençlerden birisi
            “Anam, ölüymüş.” bu diye geri kaçtı. Diğeriyle tabutun iki ucundan tuttular,
            tam bagajdan çıkartacakları zaman otobüsün çiçek bozuğu suratlı şoförü geldi.
            Parasını vermeden alamazsın.” diyerek bagaj kapağını hızlıca kapatıp kitledi.

               Gülüzar “Ne parası?” diye sordu.
               “Bedava mı gelecekti?” Çirkin suratlı şoför, arkasına bakmadan uzaklaştı.
            Gülüzar çaresizliğiyle kaldı. At arabacı aldığı peşin paraya rağmen arkasına
            bakmadan atını dehledi.
               Gülüzar hiçbir şey diyemedi. Ali’ye sarılıp çare düşündü. Kocası Hasbal
            otobüsün içindeydi. Kendisi dışında.
               Ona ait olanı, parasını ödeyemediği için alamıyordu.

               “Ne garip! Benim olan bile parayla.” diye düşündü.
               Aklına Hasan Kaptan geldi. Hasbal ondan hep çok ekmekli çok iyi adam
            diye söz ederdi. Kumyalı’ya gidip oradan soracaktı. Cuma günü Hacı Miktad
            Camii’nin önünden geçerken kalabalığın içinden birine sordu.
               “Beyim ben Hasan Kaptan’ı arıyorum. Salık et de gidim.” dedi.

               Adam işaret parmağının uğursuzluğunu bildiği için, gözleri ile musalla taşını
            işaret etti.
               “İşte, orada yatıyor. “ dedi.
               Gülüzar, Ali’nin elinden tutarak yere oturdu. Ağlayacak takatı bile kalma-
            mıştı. Camiden çıkan adamların dediklerini duydu.



                                                                                    167
   162   163   164   165   166   167   168   169   170   171   172