Page 202 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 202

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

            yetişme telaşındaydı; kimisi derse geç kalmamanın… Güneş aydınlığını arttır-
            dıkça gölgeler yavaş yavaş uzuyordu. Gölgeler uzadıkça da birbirine karışıyordu.

               Hüsnü’nün selden kopma vakti gelmişti. Beş-on metre sonra çalıştığı fabri-
            kaya giden sokağa sapacaktı. Birden etrafına bakınmaya başladı. Sağına baktı,
            yok. Soluna baktı, yok. Birkaç gölgenin altına baktı yine yok. Gölgesini bir
            türlü bulamıyordu. Eline gelen ilk gölgeyi kapıp sokağa saptı. Fabrika bah-
            çesine adımını atar atmaz kulübedeki bekçinin şaşkın bakışlarını hissetti üze-
            rinde. Buna bir anlam veremedi. Ön kapıdan içeri adımını attı. Fatma Hanım,
            Mehmet Bey çoktan gelmiş tulumlarını giymişti bile. Onlara günaydın dedi. Ses
            seda gelmeyince yüzlerine sert bir bakış attı. Yüzlerinde donup kalan ifadeyi
            görünce: “Fesuphanallah!” deyip kabine doğru yürüdü. Mavi tulumunu daha
            yeni giymişti ki uzun bir gölge ayaklarının dibine düştü. Gözlerini gölgeden
            çekip yukarı baktığında şok olmuştu. Gözlerine inanamıyordu. Bir gölgeye gitti
            gözleri, bir önünde duran 1, 50’lik adama. Bu gölgenin, burnundan soluyan bu
            adama ait olduğuna inanamazdı.
               “Yine geç kaldınız Hüsnü Bey, böyle olmuyor.” “Efendim, trafik yoğunluğu,
            insan kalabalığı, gölge arayışları derken geç kaldım, kusura bakmayın lütfen.”
            “Ben anlamam. İş beklemez Hüsnü Bey, bu son olsun. Yoksa…” diyerek çekip
            gitti adam. O kısa boyuyla taşımakta zorlandığı gölgesini arkasında sürükleyişini
            izleyip güldü Hüsnü. Tezgâhının başına geçti. O kaslı kolları bir makine gibi
            çalışmaya başladı. Kasa kaldırıp, indirdi. Dur durak bilmeden akşama kadar
            çalıştı durdu. Paydos ziliyle evinin yolunu tuttu. Fabrikanın o tenha sokağından
            ana caddeye çıktığında yine insan seline karıştı. Okyanusun ortasında bir sal
            gibi hissetti kendini. Onca insan arasında adım atmakta zorlanıyordu. Ayaklar
            altında çiğnenen gölgelere gidince gözleri, soğuk bir gülümseme, gelip dudak-
            larına kondu. Soğuk da olsa ondan başka gülümseyen yoktu. Donuk bakışlar…
            Birbirine karışmış kaşlar… Alınlarda açılı derin yarlar… Ferini yitirmiş gözler…
            Solmuş tenler… Kutuplara dönmüş yürekler… Kendi deryalarında boğulan beyin-
            ler kaplamıştı yolları. Herkes tez zamanda eve ulaşma derdindeydi. Özellikle
            kadınlar… Kadınları, daha evde bekleyen işler vardı. Kimisi yemek yapacaktı
            daha… Çocuğuna yetişecekti kimisi. Kimisini onlarca ütü bekliyordu… Kimisini
            ise ondan hizmet bekleyen kocası.

               Eve giden sokağa sapmaya az kalmıştı. Yine bir telaş sardı Hüsnü’yü, göl-
            gesini arama telaşı. Nafile arayışlardan sonra en yakınındaki gölgeyi kapıp



            202
   197   198   199   200   201   202   203   204   205   206   207