Page 208 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 208

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

               Ben bütün şehri dolaşıp her bir caddesinde her bir sokağında ayrı bir şaşkın-
            lığa boğulup küçük dilimi yutacak gibi olurken güneş de iyiden iyiye alçalmış
            ve ben öngörülen yaşam süremin sınırlarını biraz aşmışım. Hâl böyle olunca,
            baktım ‘ölecek’ gibi değil, bu beton yığınlarının arasında bir hafta on gün kalıp
            bir hikâye anlatmaya karar verdim. Bakarsınız bu sokakların birinde bir eski
            zaman masalı bulurum. Hem ne demişler “Kelebek dediğinin ömrü; her anlatı-
            lana inanırsan bir gün, kimseyi dinlemez de yaşayabilirsen bir hafta on gündür.”

               Bu hikâyede her ne okuduysan bil ki bir kelebeğin rüyasıdır. Rüyalar değil
            midir ki bilinçaltımızın unutulmuş gerçekleridir. Ben bir rüya gördüm, ölmeden
            anlatabilirsem ne mutlu bana.

               “Şüphesiz ki kedi necis (pis) değildir,
               o da ev halkından bazısı gibidir.”
               Hz. Muhammet (S. A.V)

               Saatin kaç olduğunu umursamaktan vazgeçeli belki yıllar ve hatta asırlar
            geçmiş olmalıydı. Biz kedilerin zamanla bir problemi olmadığından, insan
            evladının bu konudaki hassasiyetine bir türlü alışamadım. Hayvan dediğin,
            karnı doyduktan sonra uyur, bu kadar telaşa ne gerek var anlamıyorum. Aslına
            bakarsanız İzzet Beyciğimi biraz da bu yüzden seviyorum. Onun da benim gibi
            zamanla pek bir alıp veremediği yok. İnsan evladıyla biz kedigillerin dostluğu ya
            da işbirliği bundan on bin yıl öncesine dayanıyormuş, Eski Mısır denen bir yerde
            bu insan evlatlarının ataları tarımla uğraşmaya başlamış; buğday, mısır, yulaf
            gibi bilumum hububat işi. Tabii, tahılın kokusunu alan kemirgengiller boş durur
            mu? Başlamışlar ambarları talan etmeye. İşte bu kemirgengillerden kurtulmak
            isteyen insan evlatları, çareyi bizimle bir ittifak kurmakta bulmuşlar. Allah hakkı
            için, biz, kendi adımıza anlaşmaya hep sadık kaldık, nerde kemirgenlerle başı
            derde giren bir insan evladı görülse derhâl olaya el koyduk. Ama insan evladı,
            hem anlaşmaya hem bize ihanet etti, yok haşere ilaçları, yok kapanlar, bizden
            başkalarından medet ummaya başladılar, sonra tuttular köpekleri musallat
            ettiler üstümüze, yetmezmiş gibi satanist midir nedir bir ekip kurup kökümüzü
            kurutmaya yeltendiler. Bizler yine helâl süt emmiş hayvanlarız, bırakmadık insan
            evladını, iki lokmacık mamayla hayatta kalmaya bile razı olduk.
               Yarı aralık göz kapaklarımın arasından seçebildiğim kadarıyla, ılık bir bahar
            rüzgârı esiyordu salkım söğüt dallarının arasından. Masada, belki yüz yıldır


            208
   203   204   205   206   207   208   209   210   211   212   213