Page 209 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 209

Erhan Çamurcu | Kelebeğin Rüyası

            soğumadan kalmayı başarmış bir çay bardağının üzerinden ürkek dumanlar
            tütüyordu. İçilmeden tükenmiş sigaraların külleriyle dolmuş bir küllük keskin
            bir nikotin kokusu yayıyordu havaya. Soğuk beton yığınlarının tek düze biçimde
            yan yana yığıldığı bu modern zaman hapishanelerinin arasında bir çeşit avlu ve
            belki açık görüş salonu gibiydi bu bahçe. Cadde duvarının dibinde yola paralel
            biçimde rengârenk açmış güller, bahçe kapısının üzerinden sarkan hanımeli,
            kiraz, erik, elma ağaçları ve baş köşede salkım söğüt ağacı, söğüdün altında
            bir masa ve masanın bir parçası gibi duran semaver. Buraya ilk geldiğimde çok
            yadırgamıştım bu manzarayı. Şehirdeki diğer pek çok evden inadına farklıydı.
            Etrafta, ne karıştırılacak bir çöp bidonu ne de kemirilecek bir yemek artığı
            görülebiliyordu. Ben burada karnımı neyle doyuracağımı kara kara düşünür-
            ken İzzet Beyciğimin beni sofrasına alacağını, benimle yemeğini paylaşacağını
            nerden bilebilirdim ki?
               Bu bahçeye ilk geldiğimde yaşımı yeni doldurmuş genç bir kediydim. O
            yaştaki bütün kediler gibi etrafı tanımak, oyun oynamak ve tabii ki eğlenmek
            istiyordum. Önce bahçe ve evden başlayıp bütün mahalleyi keşfetmeli, oyun
            arkadaşı bulmalı ve bu arada karşı binadaki teras katta oturan fıstığı tavlama-
            lıydım. Ben işe evden başladım.

               İzzet Beyciğimin evi, iki katlı, bahçe içinde şirin bir ev. Evinin üst katını anıla-
            rına mezar olarak ayırmış olan İzzet Beyciğim zamanının çoğunu bahçede söğüt
            ağacının altına kurduğu masasında geçirir. İçtiğini pek görmesem de genelde
            sarhoşlara has tatlı bir dalgınlığı olur üzerinde. Ben de bütün gün hem evi hem
            bahçeyi keşfetmek için yeterince fırsat bulmuş olurum. Bütün odalara rahatça
            giriyor, çekmeceleri pervasızca açıyor, her köşenin ayrıntılı resmini çiziyordum
            zihnime. Sarhoş dalgınlığından nadiren de olsa uyanan İzzet Beyciğim ardımda
            bıraktığım yemek döküntülerini toplarken patilerimle yırttığım perdeleri dikerken
            tatlı tatlı azarlıyordu beni. Bütün bu rahatlık İzzet Beyciğimin çalışma odasında
            yaptığım bir keşif gezisinde son buldu.

               Her zamanki gibi çekmecelerden biri üzerinde çalışıyordum. (Elleriniz yoksa
            bu zıkkımı açmak oldukça zordur.) Yorgunluktan patilerim titremeye başlamıştı.
            Tam çekmeceyi açmayı başardım ki içeri birden İzzet Beyciğim girdi. O anda
            korkudan mı yoksa heyecandan mıdır bilmem patim patime dolaştı. Telaşla
            çekmeceyi tekrar kapatayım derken içinde ne var ne yok yere saçılıverdi. Ah,
            zavallı İzzet Beyciğim! Yere düşen kar tanelerini yakalamaya çalışan küçük



                                                                                   209
   204   205   206   207   208   209   210   211   212   213   214