Page 229 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 229

Ayşe Nur Dağlı | Kaybolmak Aslında Büyümekmiş

            Yüzü renkten renge girdi. Kaşları çatıldı birden. İçini dolduran ne varsa taştı.
            Acı içinde söylendi:

               -Yoruldum baba! Yoruldum… Dünyadan, insanlardan, kendimden yoruldum.
            Yordular beni… Sendin benim sığındığım tek liman ama artık… Ama artık
            eylüller yerini kasıma bıraktı. Gitmeseydin ya; sen varken sanki her gece yazdı.
            Sen gittin gideli iklimler de benim gibi değişti. Uçmayı unuttu kuşlar, ağladı
            papatyalar, esmedi bir daha rüzgâr…
               Başı döndü bir an. Ne yapıyordu? Daha güçlü ve acılı bir sesle bağırmaya
            başladı:
               Yoruldum! Yoruldum baba. Vazgeçiyorum. Başardılar baba; sevgimi, umu-
            dumu, hayallerimi benden almayı başardılar. Canımı çok acıttılar. Duydum
            baba; buz kesilmiş kalplerin çıtırtısını duydum... Nefret rüzgârının hışırtılarını
            duydum. Vazgeçiyorum baba.
               Rüzgâr esti o an. Ona da kırgındı. Gönlüne neden hiç esmiyordu?

               -Var olmak neydi baba? Yaşamak aslında neydi? Unuttum. Unuttum her şeyi.
            Sevgiyi, umudu, güveni, kardeşliği… Gitmek istiyorum baba, artık kaybolmak
            istiyorum. Sahi kaybolmak neydi baba?

               Bir ses geldi kulağına. İnce, cılız bir ses… Çocuk sesiydi. Şarkı söylüyordu.
            Nereden geliyordu bu ses? Etrafına bakındı. İleride çimenliklerin üstündeydi
            çocuk. Bu ezgi yüreğinde belirsiz bir şey uyandırıyordu. Sanki ayakları çocuğa
            doğru kendiliğinden yöneldi. Çocuğun yanına gitti. Çocuk telaş içinde bir şey
            arıyordu.
               -Ne arıyorsun burada çocuk?
               Çocuk başını hafifçe kaldırdı. Onu önceden tanıyormuşçasına gülümseyerek:

               -Dört yapraklı yoncamı.
               -Dört yapraklı yonca mı?

               -Evet.
               Bulamayacaktı. Gökkuşağı bile peşinden gidildikçe uzaklaşıyor, kaçıyordu.
            Dört yapraklı yoncayı bulması imkânsızdı. Neden arıyordu zaten? Kaşlarını
            çatarak çocuğa seslendi:



                                                                                    229
   224   225   226   227   228   229   230   231   232   233   234