Page 228 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 228

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

               Yoktu. Kalmamıştı güzele dair hiçbir şey. Sevgi, mutluluk, huzur… Masal-
            larda olurdu onlar. Babasının anlattığı o masallarda…

               İçten kahkahaların yerini sahte gülüşlerin aldığı, güvenin yerini ihanete
            bıraktığı, masum çocukların gülüşlerinin yerini kanlı gözyaşlarının aldığı, ses-
            sizliğin çığlığa dönüştüğü bu dünyada umut olamazdı. Mavinin yerine griler
            olan, sevginin yerini savaş alan bu dünyada umut olamazdı.
               Boğazı acıdı ilk önce. Tüm vücudu uyuşmaya başladı sonra. Yine, yine aynısı
            oluyordu. Siyah bulutlar toplandı kalbinin üstüne. İçi daralmış, ruhu sıkışmıştı.
            Kurtulmak istiyordu her şeyden. O siyah bulutları nasıl gönderebilir, gözlerini
            her kapattığında aklına gelen siyah düşleri nasıl maviye çevirebilirdi insan?
            Belki de unutmalıydı. Acıları unutmak mümkün müydü? Ama hayır. Olmasa
            bile denemeliydi. Sırtını yaslayacak bir yeri yoktu. Siyah bulutlar etrafını çevir-
            mişti. Evet, evet denemeliydi. Unutmalıydı. Uzay olmalıydı. İçindeki o sonsuz
            boşluğa kendini bırakmalıydı. Ama tek başına yapabilir miydi? Yardım edecek
            hiç kimse yok muydu?

               Günlüğün kapağını sertçe kapattı, eline aldı ve adeta siyah bulutlardan kaçar-
            casına evden çıktı. Gidiyordu, kaçıyordu, kurtulmaya çalışıyordu. Onu böyle
            zamanlarda dinleyip anlayabilecek tek bir kişi vardı. Onun yanına gidiyordu.

               Neden sonra gelmişti. Saçlarının aklından da karışmış bir hâli vardı. Nefes
            nefese onun karşısında duruyordu. Şimdi her şeyi ona bir bir anlatacak, şikâ-
            yet edecekti. Derin bir nefes alıp verdi. Kalbinde birikmiş duyguların gücüyle
            kelimeler dudaklarından döküldü:

               -Yoruldum baba, çok yoruldum. Hani ben yorulduğumda sen bana hep o
            masalı anlatırdın ya… Bulutlar gemimiz olur, bazen onlardan koparıp yerdik…
            Güçlenirdik sonra değil mi baba? Yorgunluğumuz hemen geçerdi ama artık
            yorulduğumda…
               Baba hatırlıyor musun? Küçükken saçlarına tokalarımı takar oynardın. Birgün
            bakkala giderken tokaları çıkarmayı unutmuştun. Saçındaki tokalarımla öylece
            gitmiştin. Geldiğinde garip durumuna nasıl gülmüştük! Baba biliyor musun,
            bütün tokalarım kayboldu. Galiba diş perileri yanlışlıkla tokalarımı aldı.
               Burun direkleri sızlıyordu. Galiba ağlayacaktı. Gözleri de yüreği gibi dolmuştu.
            Ağlamamalıydı. Çocukken ağladığında babası çok üzülürdü. Sıktı kendini.



            228
   223   224   225   226   227   228   229   230   231   232   233