Page 237 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 237

Aysel Kaymaz | Yalancı Çınarın Ölümü

            romanları, hikâyeleri, yabancı yazarların kitaplarını… Hepsini itinayla raflara
            sıraladı. Kitaplar çoğaldıkça da sevinci çoğaldı. Çocuk gibi sevindi her yeni
            gelen kitaba. Hep bunu hayal etmişti. Eski kitap kokuları dolu bir dükkanı her
            sabah erkenden açmak, o kokuyu iyice içine çekmek, sonra çay demlemek, bir
            bardak demli çayı karıştırırken kitapları sevmek.
               “Çay istedi canım.”
               Artık hiçbir şeyin yasak edilmediğini biliyordu. İnsan yüzüne söylenmese de
            kendi bedenini tanıyordu.

               Karısı kantinden çay almak için kapıdan çıkarken arkasından baktı. İyi ki
            burada yatan kendisiydi. Yalnız kalmaktan, hele karısı olmadan yaşamaktan
            korkmuştu hep. Kadınlar bu konuda erkeklere göre daha güçlüydü herhalde.
            Etrafında kocası ölmüş birçok tanıdığı kadın vardı, hepsi sapasağlam yaşıyordu
            işte. O yapamazdı. “Böylesi hayırlısı.” dedi kendi kendine. “Neymiş hayırlı
            olan?” diye sordu karısı kapıdan girerken. “Şu ağaç diyorum. Bu baharı da
            görecek mi belli değil.” Cevap vermedi karısı. Ne demek istediğini anlamıştı.
            İnsan bunca yıl beraber yaşayınca her şeyini biliyordu bir insanın.
               “Görür mü?”

               “Niye görmesin? Dimdik ayakta işte. Hele cemreler düşsün”
               “Hele düşsün” diye tekrarladı Hayri Usta. “Allah büyük.”

               En çok kitaplarına üzülüyordu. İnsanın sevdiklerini çaresizce başkalarına
            emanet etmek zorunda olması ölümün en zor hâliydi her halde. Gerçi bunca
            ömründe hep görmüştü. Birileri gider, hayat da kalanlar için devam eder. Ah
            kitapları… Onları onun kadar sevecek bir emanetçi bulması imkansızdı. Çocuk-
            ları gibi, belki onlardan daha özenli bakmıştı kitaplarına. Tozlarını almış, açıp
            ara ara havalandırmış, sökülmüş yanlarını yapıştırıp ya da dikip onarmıştı.
            Önceleri sağdan soldan kitap toplarken yıllar içinde ustalaşmış- ki adının yanına
            Ustayı bu yüzden yakıştırmış esnaf arkadaşları- insanlar onu tanıyınca atılacak,
            evlerinde yer açacak kitaplarını ona getirmeye başlamışlar. Sevdiği işten para
            kazanmanın mutluluğu da yanına eklenmiş. Bir sürü insan otuz kırk yıl hiç sev-
            mediği, hiç istemediği işte mecburiyetten mutsuz yaşlanırken o mutlu yaşlanmış
            aslında. Gözlerini kapadı. “ Keşke çocuklarıma gönül rahatlığıyla emanet ede-
            bilseydim kitaplarımı” diye geçirdi içinden. Ama çocukları, torunları ne yazık



                                                                                    237
   232   233   234   235   236   237   238   239   240   241   242