Page 235 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 235

Aysel Kaymaz | Yalancı Çınarın Ölümü
                                     Yalancı Çınarın Ölümü


                                          A y sel K ay ma z







               “İnsan ölürken bir ağaca bakmamalı.” diye geçirdi içinden Hayri Usta. Üç
            aydır bu hastane odasının penceresinden gördüğü ağacın kuru dallarına tüne-
            miş kuşlara baktı. Kışı ağaçla birlikte geçirmişlerdi. Ağaç, o buraya geldiğinde
            üstünde tek tük emanet gibi duran yapraklarını da dökmüş, öyle en yalın
            hâliyle her sabah onu selamlar olmuştu. İnsan da dökülürdü zamanla böyle.
            Yaşlandıkça emanet gibi duran yapraklarını insan da tek tek dökerdi. İnsanla
            ağaç birbirine benzerdi. Ama ağacın kışından sonra yine baharı vardı. Yani şu
            kupkuru ağaç birkaç ay sonra bir bahar daha görecekti. Kuru dallarının arasına
            yeşil tomurcuklar serpişecek, sonra yapraklarıyla çiçekleri birbirine karışacak,
            sonra bu kuşlar onun gölgesinde cıvıldaşacaktı. Gerçi bu ağaç da bir gün baharı
            göremeyecekti elbet. Bir gün güneş bütün dallarına işlese bile tomurcuk için gücü
            kalmayacaktı. O vakit o da ölmüş olacaktı. Ama dimdik ve ayakta. Ağaçların
            kaderi ayakta ölmekti. Yorganı sıyırdı, bacaklarına baktı Hayri Usta. Ne ayağa
            kalkacak gücü vardı ne de yaklaşan baharı karşılamaya umudu.
               Hayri Usta’nın karısı yaprak sarmalarını ağır ağır kocasına yedirirken
            “Tuzunu az koydum.” dedi. “Çok az.” “Eline sağlık.” dedi Hayri Usta. Elli
            iki yıldır yüzlerce kez aynı tatta yediği sarmalardan biriydi ağzında gevelediği.
            Tuzu da her vakitki gibiydi. Az koymamıştı tuzunu. O da biliyordu kocasının
            bu bahara çıkamayacağını. Tuzunu az koyup ağzındaki tadı niye bozsundu. En
            sevdiği yemek sarmaydı kocasının. Yıllarca çok severek yediği bu sarmaların
            şimdi, son vakitlerinde tadını azaltmak hiç içine sinmemişti belli ki. Minnetle
            karısına baktı Hayri Usta. Elli küsur yıldır sofrasını, sevgisini, şefkatini bir kez
            bile eksik bırakmamış karısının yüzündeki çizgilere baktı. Kendi yüzündeki çiz-
            gilere benziyordu. Sanki ikisi birlikte, birbirlerine her yaşadıkları yıl için çentik
            atmışlardı. Unutmasınlar diye. Gülümsedi. Bu baharı beraber karşılamayacak-
            larsa da çok güzel baharların çentiklerini de atmışlardı birbirlerinin yüzüne.
            Boğazı düğümlendi. “Doydum, yeter.” Eskiden olsa tabak tabak yiyip bir türlü
            doyamadığı sarmalardan üç tanesini zorla yemişti. O da karısının hatırı için.


                                                                                    235
   230   231   232   233   234   235   236   237   238   239   240