Page 238 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 238
Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması
ki onun kadar düşkün değillerdi kitaplara. Hele eskilerine. Onlar hikâyelerin
hep yazanı olmak isterlerdi ya da hikâyelerin asıl kahramanları. Hayri Usta
ise bir gölge olmak istiyordu. Kendi hikâyesini yaşarken başkalarının hikâye-
lerine dokunmayı seviyordu, uzaktan ama. Yaşanmış ve bitmiş, yaşanmadan
bitmiş, yaşanmamış ve bitmemiş, yaşanmış ama bitememiş… Ne çok hikâyeler
biriktirmişti bu kitaplardan. Hiçbir zaman kahramanlarıyla yolu kesişmeyecek
hikâyelerde de çokkaybolmuşluğu vardı.
“Bu ne ağacı Ayşe?”
“Hangisi?”
“Şu”
Parmağını uzatıp aylardır gövdesinin her yerini gözleriyle dolaşmış olduğu
ağacı gösterdi. Hani yaprağı olsa az çok bilirdi belki. Cevizi, zeytini, inciri insan
yaprağından bilebilirdi. Ama geldiğinde de o tek tük yaprağına dikkat etmemişti
ki. Bir ağacı gövdesinden tanımak da mümkün müydü acaba? Zaten gözleri de
çok iyi görmüyordu ki bilsin.
“Yalancı çınar” dedi Ayşe.
Köy kızıydı Ayşe. Kendisi kitapları ne kadar iyi bilirse o da ağaçları bilirdi.
Hayranlıkla baktı karısına. Otları, ağaçları, çiçekleri hemen tanırdı.
Aylardır baktığı yalancı çınarmış meğer. Hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
Ama besbelliydi işte. Çınar gibi görünen ama çınar olmayan bir ağaçtı.
“Ağacın da yalancısı var ha?”
Gülümsediler birbirlerine.
Dükkânına getirilen eski bir romanın içinden çıkan siyah beyaz aile fotoğra-
fından sonra her gelen kitabın sayfalarını daha dikkatli, tek tek kontrol ederek
koymuştu raflara. Sonra bir kutu almış, onu rafların kıyısına koymuş, kitaplardan
çıkanları o kutuda biriktirmişti. Olur da arayan soran olur diye. Yıllarca bir
sayfa arasına sıkışıp kalmış hikayeleri azad etmek hoşuna gitmişti. Kurutulmuş
çiçekler, yapraklar, para, fotoğraflar, takvim yaprakları, mektuplar, biletler.
Kitabın kimden geldiğini bilince sahibine haber veriyordu da… Bilemedikleri
birikiyordu anılar kutusunda. Birinin içinden küçük bir kumaş parçası çıkmıştı.
Kim bilir hangi elbiseye, hangi sevince ya da hüzne ait bir kumaş parçası. Onlar
238