Page 67 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 67
Nef/es
N ur İ p ek Ö nd e r M e r t
“Baba…”
Sağ omuzu üzerinden oğluna baktı Farhad Bey. Yazdığı kelâm-ı kibârın son
noktasını işlemek için tuttuğu nefesi gayri ihtiyari bırakmış, kaleminden aharlı
kâğıda dökülen mürekkebin saçılışına engel olamamıştı. Çekmeceden sükûnetle
yeni bir kâğıt aldı. Kalemini yeniden pirinç hokkaya daldırdı.
“Baba?”
“Garîb.”
“Diyeceğim…”
“Dersin. Devam edeyim.”
“Etme!” Garîb’in dikleşen sesinin yankısı, İsfahan’ın en eski taş konağının
odalarını gezdi.
“Bitirdiğim vakit anlatırsın, oğlum.”
Sesin sese üstünlüğünü, çöken sessizlik alaşağı etti bir süre.
Yağı tükenmekte olan kandilin sarı ışığı titreyerek azalırken, Garîb, köşede
istifli meşe odunlarından birini şömineye attı. Demir maşayla külleri kenara
sıyırdı. Güçlenen alevler içindeki yangını da besliyordu.
“O vakit hiç gelmeyecek, değil mi, baba? Yazmak hiç bitmeyecek?” İki harf
arasındaki durağa yetişen cümleleri, gecede bir kıvılcım gibi yanıp söndü.
“Elbet bitecek. Az sabır. Sabır, yazıda noktanın noktaya vuslatı için elzem.
Hattı meşk etmenin zor yanı da bu ya.” Kıstı nefesini, küçüldü harfleri. “Belki
de bu yüzden başaramadın.”
“Haklısın. Başaramadım.”
Gözlerini karanlığa diken Garîb, omuzlarına çöreklenen yükün kamçısıyla
hışımla odadan çıktı. Rüzgârı yanından geçtiği odunların alevini harlamıştı.
67