Page 72 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 72
Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması
Nokta yayıldı, müphem bir çemberin merkezine mim koyar gibi laciverte
boyadı ayaklarını ve taşarak çayırdan ebruli bir iç denize dönüştü. Garîb yeni-
den doğrulduğunda, genç adamın kemik beyaz bir atın sırtında dörtnala gün
batımına sürdüğünü gördü. Uzaklaştıkça, içinde bir yere yaklaşıyordu genç
adam, ona dönüyordu.
Babasının, o henüz daha küçük bir çocukken anlattığı Simurg* hikâyesini
hatırladı. “Arayış denen, ilkin, neyi aradığını bulmakmış.” dedi.
Gülümsedi hâline. Gülümsedi yoluna, içre hakikate ve kendinden aşkın olana,
babasının sinede çatlamış bir nar gibi her defasında saçılan noktasına, suları
belini aşan ebruli iç denizine.
Yumdu gözlerini. Körlük perdesi kalktı, bakış aydınlandı. Beşerîye dair
gözbebeğinin karasında kalan son yansımada göründü Farhad Bey. Oğlunda
göründü, onun ışıltısında, onun kattığı değerle. Onun bal sarısı gözünde, yaldızlı
bir çerçevenin kuşattığı tek bir harf gibiydi:
Farhad Bey yazdığı kelâm-ı kibârın nihayetinde bitişiyle saldığı nefesinin
dalgalandırdığı kandil ışığı altında, oğlunu düşünerek elindeki kâğıda bakıyordu
metanetle. “Bu da geçer ya Hû”
Gitgide yükselen ebruli deniz, zerreden âleme bin bir rengiyle şeylerin dön-
meye başladı. Sular tümüyle boyunu aştığında, çoktan nefesini tutmuştu Garîb.
Dönmek için yuvaya, otuz kuşuyla yüreğinin…
72