Page 425 - Kayseri Ansiklopedisi Cilt 3
P. 425

[1376] 416 / KAL                   KAYSER‹ ANS‹KLOPED‹S‹




                                                DOKUZ ÖMER EMMİ

             Naylon terliğini şıpırdatarak, hızlı adımlarla cami çeşmesine doğru giderken esnaf takılır;
             “Ömer emmi, gene mi abdest almaya?”
             “Onu eskittik yiğenim, pahalanmadan tazesini alak.”
             Pantolon paçası, çıplak ayağının üzerinde sürekli bükülü durur, kollarını dirseğe kadar çemrer.
             Zayıftır; elli kilo ya gelir ya gelmez, ufak tefektir. Kale esnafının en yaşlısıdır o. Ama hep canlı,
             hep umutlu, hep güler yüzlüdür. Sevgiyle bakar gözleri, hoşgörü doludur. Kimseye kızmaz. Her-
             kesin sevdiği, hürmet gösterdiği, tüm Kale esnafının “Ömer Emmi”sidir.
             Ayağının birini altına alır, tahta sandalyesine oturur. Kısa boyu peynir tenekelerinin arkasında
             büsbütün kaybolur.
             Saçsız dazlak kafasını okşaya okşaya deyişler söyler:


              Elif Hakk’a giden yoldur
             Cim ararsam dal bizdedir.

             Duruş kazan ye yedir
             Bir gönül ele getir
             Bin Kâbe’den yeğrektir
             Bir gönül ziyareti


             Konukları hiç eksik olmaz. Kendi gibi yaşlı dostlarıyla bir araya gelince tatlı bir sohbet başlar.
             Konuları hep ‘tasavvuf’tur. Hikmetli sözler, hikemî deyişler, nefesler, nutuklar birbirini kovalar.
             Yol büyüklerinin anıları anlatılır. Çaycı Rafet Ağa sürekli çay taşır bu arada. ‘Basta’nın beton di-
             reği Rafet Ağa’nın alt alta çizdiği tebeşir çentikleriyle dolar.
             Sohbetlerinde hep cömertliğin faziletleri, iyiliğin önemi vurgulanır, âdemoğlu yüceltilir.
             “Tanrı insanoğlunda tecelli etmiştir. İnsana hizmet Hakk’a hizmettir.” , “İyilik yapan unutsun, iyi-
             lik gören unutmasın.” “En büyük şeytan kibirdir.” “Kusur aramayın, ayıp aramayın.”
             “Gönül Tanrı mekânıdır, gönülleri imar edin.”,  “Ey efendi sen kendini ne sanırsan, el âlemi onu
             san.”
             Camiye gittiği zaman bastasını ben beklerim. Bütün görevim; o, hemen elli metre ötedeki cami
             çeşmesinde abdest alırken gelen olursa ona haber vermek için bağırmaktır.
             “Ömer Emmiiii!”
             Çeşmeden ses yükselir:
             “Duydu dee!”
             Birkaç saniye sonra:
             “Yola çıktı de!” Her üç adımda bir tekrarlar:
             “Geliyor de!”
             “Yaklaştı dee!”
             “Geldi de!”
             “Karşında de!”
              Olgunlaşması için direkler arasına astığı muşmula hevenkleriyle çit çekmiş gibi dolar bastaların
             arası. Serin bir gölgelik, hoş bir koku basar içeriyi. Bastanın tavanlarına asılmış hevenklere biz
             komşu basta çocukları dadanır, Ömer emminin olgunlaşmış, pestile dönmüş tatlı muşmulalarını
             çalar, yerdik. O, bundan haberi yokmuş gibi davranır, ama sipariş hevenkleri asarken de isim isim
             sayardı:
   420   421   422   423   424   425   426   427   428   429   430