Page 437 - Kayseri Ansiklopedisi Cilt 3
P. 437
[1388] 428 / KAM KAYSER‹ ANS‹KLOPED‹S‹
talebinde bulunurdu. Mahalle veya köy gerekliliğini beyan etmiştir. Mahallelinin
ahalisi, mahkemede başta imam, müez- ihraç talebini, vekâlet yoluyla mahkeme-
zin, müderris gibi mahallenin önde ge- ye intikal ettirdiği de olurdu. Bu durumda
lenlerinden oluşan kimselerin yer aldığı mahalle veya köyü temsilen kethüda, yi-
geniş bir grup tarafından temsil edilirdi. ğitbaşı gibi görevliler mahkemeye gele-
Sicillerdeki bilgilerden hareketle, bunla- rek dava açarlardı. Mesela; 7 Kasım 1738
rın sayılarını net bir şekilde ortaya koy- tarihli belgede, Sisliyan ve Rumyan Ma-
mak mümkün değildir. Zira şahitlerin hallelerinin kethüdası olan Serkiz veled-i
tamamının isimlerinin yazılmadığı ve ço- Arzman, Rumyan Mahallesinden Uzun
ğunlukla birkaç isimden sonra ve sâirleri Mustafa Beşe ibn-i Ali ve Sisliyan Mahal-
şeklinde kaydedildiği görülmektedir. lesi’nden Ahmed Beşe ibn-i Abdullah’ın,
Mesela; 22 Ağustos 1657 tarihli bir belge- bu mahallelerin ahalisine zulûm ve
de, Kebe İlyas Mahallesi’nden* İmam ta’addîlerinin nihâyeti olmadığından ve
Yusuf Halife bin Derviş Ali, Seyyid Meh- bed lisanlarından zarar gördükleri iddia-
med Çelebi bin Seyyid Abdi, Seyyid Ali sıyla davacı olmuşlardı. Burada dikkati-
Çelebi bin Seyyid, el-Hac Ali bin el-Hac mizi çeken bir husus da Müslim gayri-
Ömer, Sarac Mustafa, Hamza bin Abdul- müslim arasında fark gözetilmediğidir.
lah ve sairden oluşan mahalleli, Saliha Mahalleden ihraç kararlarının alınmasın-
bint-i Hamza ile kızları hakkında evlerine da gerekçe teşkil eden hususların başın-
levent taifesi getirdikleri, fuhuş ve fücur da, şüphesiz mahallelinin emniyet ve hu-
ile meşgul oldukları iddiasıyla davacı ol- zurunun temini gelmektedir. Böyle bir
muşlar ve bunların mahalleden çıkarıl- cezanın verilmesi, mahalleli açısından,
malarını talep etmişlerdir. Gerekçe ola- şirretinin mahalleli üzerinden def’i, din u
rak da levent eşkıyası korkusundan ak- devlete evlâ u elyak, ümmet-i Muham-
şam namazından sonra dışarı çıkamaz med’e nâfi’, mahalleye zararlarının def’i,
oldukları ve çaresiz kaldıklarını beyan kalması halinde zararının devam edeceği,
etmişlerdir. İncelediğimiz sicillerdeki ba- şerrinin def’ u ezâsının kat’ı, fukaraya
zı belgelerde, şahit olarak 60’tan fazla enfa’ olduğu için önem arz etmekteydi.
kimsenin mahkemede hazır bulunduğu- Yukarıda açıkladığımız bazı sû-i hâl ile
na işaret edilmiştir. Ayrıca mahalleden sabıkalı suçlulara uygulanan cezalar ara-
ihraç talebiyle gelen ve davalının aleyhin- sında kalebendlik ve kürek cezası yer al-
de şahitlik eden mahalle ahalisi arasında, maktadır. Usul yönünden ceza hukuku
kadınların da yer aldığı görülmektedir. uygulamasına göre, kadılık bölgesi içinde
Mesela; 22 Temmuz 1657 tarihli bir bel- cereyan eden suçların tespitini kadılar
gede, Mumcu Halil Mahallesi’nden el- yapar, ceza ise yerel yöneticiler (subaşı,
Hac Ali Çelebi bin Süleyman, aynı ma- muhtesip) tarafından infaz edilirdi. Mer-
halleden Mehmed bin Abdullah, eşi Atiy- keze arz edilmesi gereken önemde bir
ye ve damadı Yusuf bin Osman Çavuş’un durum söz konusu ise, o zaman Divân-ı
ihânet ve fesat kastıyla evine gelip, eşine Hümâyun’da cezanın ne olduğuna karar
ve gelinine taşla saldırdıkları, kölelerini verilerek bir buyruldu veya ferman dü-
yaraladıkları iddiasıyla davacı olmuş, da- zenlenirdi. Mesela; 31 Ekim 1787 tarihli
valıların durumu inkâr etmeleri üzerine Kayseri kadısına, Magosa Kalesi dizdarı-
şahitlerle davasını ispat etmiştir. Ayrıca na ve mübaşir tayin edilen Dersaadet A-
mahkemeden, davalıların keyfiyetinin ğası Süleyman’a hitaben gönderilen fer-
mahalleliden sorulmasını talep etmesi ü- manda, Talas köyünden Kör Abraham,
zerine, mahalleli bunların fitne ve fesada Kiyoris ve Gorgi adlı şahısların kendi
mübâşeret ettikleri, eşinin de evlerine nâ- hâllerinde olmadıkları, tarz u tavırların-
mahrem aldığı, hamamda ve çarşıda ka- dan ve kendilerinden emniyette olunma-
dınlara rahat vermediğinden bahisle, dığı, fukara u reayayı perişan ettiklerin-
Mehmed’in ve eşinin şehirden ihracının den bahisle bunların ıslâh-ı nefs oluncaya