Page 45 - kayseri_sehitleri
P. 45
Türklerde İslamiyet Sonrası Şehitlik ve Vatan Mefhumu
mücadeleler nesilden nesile aktarılarak “Millet” ruhunun her daim canlı tutulması ve ailenin
“asil” olarak görülmesine vesile olmaktadır. Selçuklularda Nizamülmülk, Osmanlılarda Çan-
darlı ailesi, Evranuzoğulları soydan soya intikal edilen ve örnek verilebilecek ailelerdendir. 74
Osmanlı Devletinde 1581 yılında İranlılar, savaşın durdurulmasını ve Kanuni Sultan Süleyman
Devri’ndeki sınırlarının esas alınarak sulh yapılmasını önerdiler. Bu teklifin kabul edilmesi
halinde son fethedilen toprakların tamamen Safevilere geri verilmesi gerekiyordu. O zaman
Osmanlı elçisi şu cevabı vermiştir:
“Türk atının bastığı yerler Türkiye’ye aittir.” Hangi dönem ve çağ olursa olsun Türk devlet
75
geleneğinde toprak vermek ya da Vatan’ın dâhilinde oluşabilecek herhangi bir tehlike karşı-
sında bu nizam ve töreyi bozacak durum ve hususlara izin verilmemiştir. Nitekim bu düşünceye
daha yakın tarihlerden bakarak, örnek verecek olur isek,
Osmanlı Devleti’nin sultanlarından ıı. Abdülhamit, devrinin zor şartları altında kendisine
teklif edilen yardım neticesinde verilmesi istenilen toprak parçası karşısında Yahudi Herzl’e:
“Gidiniz, benim ne Yahudilere ve ne de başka hiç kimseye verilecek bir karış toprağım yoktur.
Bu vatan, aziz şehitlerimizin kanları pahasına alınmıştır. Bir bedel verilecekse, bunun bedeli
o şehitlerin kanıdır. Bu bedel de madde ile ölçülemez.” cevabı ortak bir medeniyetin, ortak
bir ülkünün akislerini yansıtmıştır.
1910 yılında İstanbul’a ziyarete gelen Sırbistan Kralı Petro Kara Yorgiyeviç, tören esnasında
kendisine tanıtılan şehzadeleri normal kıyafetlerle görünce hayretle yanındaki Lütfi Simavi’ye
sorar: 76
“Bunlar subay değil midirler? Ben Osmanlı şehzadelerinin hepsinin subay olduklarını sanıyor- 45
dum.” Buradan da görüldüğü üzere Türkler ortak bir millettir yaşadığı, var olduğu dönem
77
ne olursa olsun millet aynı millettir. Eski Türklerden itibaren ordu- millet olan ve bununda
örneğini daim eden hayatını asker gibi yaşayan Türk halkının devlet felsefesi gereği ruhunda
kendisi de askerdir. Türk milleti için askerlik onur verici, saygınlık ifade eden kıymetli ve paha
biçilmez bir pırlantadır.
Zira dönemimize daha yakın olarak verebileceğimiz en canlı ve ihtişamlı örnek hiç kuşkusuz
milli mücadelede verilen destansı mücadeledir. Bu durumu yabancı bir yazarın kaleminden
okumak gerekirse; “I. Dünya Savaşı Türk ordusunun hikâyesi bütününe bakıldığında kayda değer
bir destandır, 1913 yılında tükenmişliği, kaynak yokluğu, zayıf ulaşım ve birçok cephede güçlü düş-
manlarla karşı karşıya olduğu göz önüne alındığında bu durum büyük güçler karşısında elde edilmiş
bir başarı hikâyesidir. Türkler savaşın sonunda inanılması zor bir şekilde hâlâ dimdik ayaktaydılar.”
78
Bütün bu zorluklar ve mahrumiyetler altında kazanılmış olan zaferler elbette hem mağlup
olmuş milletler, hem de mücadele eden milletler için örnek olacaktır.
74 Taneri, s. 423.
75 İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi ııı, Türkiye Yayınevi, 1947, s. 56.
76 Sultan Reşat Başmayencisi Osmanlı Sarayında padişahın özel kalem müdürlüğüne Mabeyn-i Hümayün
denmektedir. Görevlilerine ise mabeyinci adı verilmektedir.
77 Taneri, s. 73.
78 Edward J. Erickson, Size Ölmeyi Emrediyorum! I. Dünya Savaşında Osmanlı Ordusu, 2. Baskı, Kitap Yayınevi
İstanbul, 2003, s. 288.