Page 16 - kayseriden_kopan_turku
P. 16
Akşam üstü büyük kızı Nurdan Hanım ile buluştuğumuzda, kısa süren bir sohbet sonrası Nurdan Hanım bizi
annesinin yaşadığı eve götürdüğünde ne yol yorgunluğu kaldı ne de uykusuzluk. Bir büyük binadan içeri girip
doğal olarak asansörle yukarı katlara çıktığımızda heyecanımız yeniden başladı. Sanki yukarı çıktığımızda,
kapıda bizi Ahmet Gazi Ayhan karşılayacak gibi tuhaf bir duygu vardı içimizde. En azından ben öyleydim.
Denize karşı ve harika bir manzarası olan dairede, kendisini bir gün bile yalnız bırakmayan kızı Nurdan
Hanım’a rağmen sadece Türk halk müziğimizin unutulmaz sanatçısı, Kayserililerin gelini Yıldız Ayhan
yaşıyordu oysa.
Sanatçının evinin duvarları doğal olarak rahmetli eşi Ahmet Gazi Ayhan’ın, kendisinin fotoğrafları ile süs-
lenmişti. Gençlik yıllarına ait fotoğraflar adeta bize:
“ Hemşehrilerim, hoş geldiniz. Yıllar sonra da olsa beni hatırladınız.” diyor gibiydi.
Ve ben sanırım o sessizce konuşan fotoğraflarla yine sessizce muhabbet ettim.
Çok sürmedi, rahatsızlığından dolayı biraz solgun yüzüyle ama sımsıcak bakışlarıyla O geldi. Halâ güzeldi.
Yorgun olmasına rağmen, sesi konuşurken hani o ünlü türküsü; “ Gak gak gubalak, gubalak gubalak oy keklik
aman” türküsünde olduğu gibi adeta bülbül gibi şakıyordu sanatçımız. Kardeşi Sümer Hanım da kendisi
gibi son derece sempatik ve insanın içini ısıtan bir yapıya sahipti.
O gece geç saatlere kadar konuştuk. Onu dinledik sürekli. Yaşanmışlığı, Ahmet Gazi Ayhan ile olan mutlu
evliliklerini, nasıl tanıştıklarını, sahne hayatlarını, Ahmet Gazi Ayhan’ın ilk çocukları Nurdan’a nasıl beste
yaptığını, ikinci çocukları Özlem’in İzmir fuarında nasıl havuza düştüğünü, Yıldız Ayhan’ın kardeşi Sümer
16 Hanım’ın, karı-koca turneye çıktıklarında nasıl yeğenlerine annelik yaptığını ve daha neler neler.
Sanatçımız Yıldız Ayhan, bütün bunları anlatırken ara sıra gözleri uzaklara dalıyor, ara sıra mutlu bir şekilde
gülümsüyordu. Hemen yanında oturan Nurdan Hanım annesine yardımcı olurken onların zaman zaman
hüzünlenmelerine de tanık olduk.
Ertesi gün yine anıların içinde kaybolduk. Geçmişe yolculuk yaptık sanki.
Anlattılar… Anlattılar.
Nurdan Hanım orada misafir olduğumuz iki gün içinde sanatçımızın anlattıklarını, ileride bir kitapta top-
lanması amacıyla kaydetti ve daha sonra bana verdi. Yine kendilerinin bana hediye ettikleri bir şey vardı
ki değeri hiçbir şeyle ölçülemezdi. Ahmet Gazi Ayhan’ın kendi el yazısı ile yazıp bestelediği bir türkünün
notalarını ve güfte çalışması yaparken bazı sözcükleri silip yerine başka sözcükleri koyduğu güfteyi halâ ilk
günkü gibi canlı koruyan sarı saman iki yaprak kağıt. Eğer sanatla ilgileniyorsanız sarı-saman kağıt üstünde
büyük sanatçının göz izlerini, duygularını, mürekkep ve hatta o elinden ömrü boyunca düşürmediği siga-
rasının kokusunu duyabiliyorsunuz.
Hepsi birer hazine değerinde olan o yıllara ait konser afişleri, taş plaklar, ödüller, fotoğraflar karşısında
hayran olmamak içten bile değildi. Adına nostalji deniyordu ve ben söz konusu afişleri onlar için Kayseri’de
Kayseri Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanacak sanat gecesinde sinevizyon gösterisinde kullanılmak
üzere emanet alarak Kayseri’ye getirdim.
Şüphesiz Ahmet Gazi Ayhan ve Yıldız Ayhan Türkiye’nin birer ünlü sanatçısıydılar. Ülke kültürüne çok
şeyler kazandıran bu insanları özellikle Ali Dağı’nın eteklerinden kopup gurbete düşen ve orada ünlü olan
Ahmet Gazi Ayhan’ı doğru olarak tanımanın onun annesinin gençlik yıllarına kadar uzanmak olduğuna