Page 21 - kayseriden_kopan_turku
P. 21

Endürlük’ün kara taştan yapılma kara evlerine. Sünger gibi her şeyi içen, kalın, taş duvarları mahrem bilen
            evlerine. Yıldız Ayhan, sohbetimiz sırasında kayınvalidesinden ve eşinden duyduklarını anlatırken o an ben
            de kendimce, Ahmet Gazi Ayhan’ın doğumunu bir tablo gibi çiziyorum.
            Güneş olmasına rağmen kuru bir ayaz vardır. Üşüyordur yokluğun her yana sindiği, üşümemek için, gece-
            leri karanlıktan korkmamak için, Ali Dağı’nın karanlıktaki heybetinden, duruşundan, seslerinden ürperen
            birbirine sokulmuş taş, köy evleri.
            Üşüyen, kara taşlı evlerden küçük bir evin, çürümeye yüz tutmuş ahşap kapısı sık sık açılıp kapanır. Genç,
            yaşlı kadınlar sık sık girip çıkmaktadırlar. O evi yani Kayserili sanatçının doğduğu evi gördüm. Yıldız Ayhan,
            kız kardeşi Sümer Hanım, kızları Nurdan ve Özlem ile 3 torunu Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı
            “ Ahmet Gazi Ayhan Anma Gecesi” ne katılmak üzere geldiklerinde onlarla birlikte gidip görmüştük. Bu eski
            ama hâlâ ayakta duran küçücük evde kimse yaşamıyordu. Kapı kilitliydi ve artık viran olmuş durumdaydı.
            Müthiş ilgimizi çekmiş ve “ Bu evde nasıl yaşanılır.” diye düşünmüştük. Şimdi yeniden Ahmet Gazi Ayhan’ın
            doğum anlarını bilgiler doğrultusunda biraz da süsleyip, sizleri de o güne götürebilmek amacıyla tasvir
            ederek anlatalım:

            Al yazmalı, bilge, “Koca Ana”  olarak nitelendirilebilecek, bilgili, yetişkin, görmüş geçirmiş koca kadınlar,
            bilge kadınlar vardır odada. Köy yerinde ebelik yapan bir komşu kadın, boncuk boncuk terlerini siler, bir
            defa daha Hanım Gelin’in. Alnına düşen, yapış yapış olmuş kara saçlarını düzeltir, ak yazmasının içine sokar
            bir defa daha. Cayır cayır yanan ellerini ovar, ıslatır. Kurumuş dudaklarını ıslatırlar. Kenarlarında göz nuru
            düşmüş bir çevreyi, bakır bir tas içindeki buz gibi Endürlük suyuna banıp, kar gibi beyaz çarşafların, kar
            gibi beyaz bir yastığın üstündeki, henüz ellerindeki, parmaklarındaki kınaları bile solmamış Hanım Gelin’in   21
            solgun yüzünü ıslatırlar.

            Tarih 5 Mart 1921…
            Kıyamet kopar ansızın heyecandan tir tir titreyen evde. Kıyamet kopar, buruşuk, ak çarşaflar üstünde. Acı
            kokan, inleten, sızlatan sessiz bir çığlığın ardından incecik, belli belirsiz bir feryat yükselir, kahkahalara
            arasında ve doldurur tüm odayı.
            Ve sanatçımız Ahmet Gazi Ayhan doğar.

            Bilge analar, yuyup, yıkarlar, sarıp sarmalarlar verirler o incecik feryadı, saatlerce sancılardan kıvranan
            solgun tazenin kollarına. Solgun taze, basar bağrına ciğerparesini.

            Basar göğsüne. Kınalı parmaklar, dokunmaya çalışır kıpkırmızı yüzüne O incecik feryadın. Kadifeye dokunur
            gibi dokunur hâlâ feryat eden, cıyak cıyak bağıran ciğerpareye.
            Ebe koca ana kapıdan çıkar eşikten adımını atar ve çamurlu yolda, tezek kuruları arasında henüz erimedik
            kar birikintilerini toplayıp avuçlarında sıkmaya çalışan, ayağında kışlık çarıkları, halis koyun yününden
            örme çorabı, başında eskimiş şapkası, çilli bir delişmen oğlanı çağırır yanına. Bir şeyler fısıldar kulağına
            delişmen, çilli oğlanın.

            Bir şeyler tembihler.
            Kirden geçilmeyen eline tam üç tane, o senenin mahsulü ceviz sıkıştırılan, ceplerine halis Endürlük asma-
            sından kurutulmuş, kara üzüm konulan delişmen, çilli oğlan öyle bir fırlar ki koca ananın yanından... Öyle
            bir koşmaya başlar ki tepeden aşağı… Dörtnal adeta. Şaha kalktı adeta. Kan ter içinde kalırken bir yandan
   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26