Page 20 - kayseriden_kopan_turku
P. 20

Türk halk müziğimizin unutulmaz sanatçısı Yıldız Ayhan kayınpederini görmemiştir ama kocası Ahmet Gazi
                          Ayhan’ın anlattığını nakletmişti bize. Sarı Efe mal götürürmüş İzmir’e. İşi buymuş. Bir zeybek oynarmış, bir
                          diz vururmuş ki toprağa… Biraz da sözün gelişi abartırsak öyle bir diz vururmuş ki kara bağrına Endürlük
                          toprağının… Toprak sarsılır, toprak titrer, inler, boyun bükermiş.

                          El aman dilermiş, Sarı Efe Mehmet’ten. Endürlüklü Mehmet’ten. Sarı Efe Mehmet Ağadan. Belinde kaması,
                          sırtında piştovu ya da deden kalma çakaralmaz’ı bulunurmuş. Elinde, belinde, dilinde köyün ar’ı, namusu
                          olurmuş Ahmet Gazi Ayhan’ın babasının. Halis ardıç ağacından yapılma kolu ile bilmem kaç telli bağlaması
                          varmış. Öyle bir tutarmış ki mızrabı… Öyle bir vururmuş ki tezeneye… Nasırlı parmaklarında çiçek açarmış.

                          Nağmeler dökülürmüş tel tel.
                          Derlermiş ki, analar O’nun gibi bağlama çalan birini daha doğurmadı.

                          Abartma ya da değil tabii ki bilemiyoruz da ama Onun at üstünde bağlama çaldığını söylüyor Yıldız Ayhan.
                          Yanık sesiyle yanık Kayseri türkülerini söylermiş doğal olarak. Bir an gözlerinin önüne getiriyor insan Sarı
                          Efe’yi. Neden bilemiyorum ama Nurdan Hanım da hiç görmediği dedesini anlatırken ben de garip bir hayale
                          dalıyor ve Atının, nal sesleriyle karşılık verdiğini düşünüyorum ağasına. Yelelerini rüzgâra salıp, ıslık çalarak
                          karşılık verdiğini eşlik edip ritim tuttuğunu hayal ediyorum. Üstelik Nurdan Hanım babasından, dedesinin
                          bağlamayı sırtında çaldığını da naklediyor. Gerçekten şaşırtıcı olarak düşünüyorum.

                          İşte böyle!
                          Ahmet Gazi Ayhan’ın babası Sarı Mehmet Efe boy pos, kaytan bıyık, kıvırcık saçla yakışıklı adammış. Hanım
             20           Gelin ile evleneceği gün, yakasız, anasının ak sütü kadar beyaz gömlek giymiş güveyilik. Sinekkaydı tıraş
                          olmuş. Sonunda burma bıyıklı, yandan çarklı bakışlı, yüreği ak mı ak, Endürlüklü Mehmet Ağa ile Akçakayalı
                          Hanım Gelin dünya evine girmişler. Yıldız Ayhan, kayınpederinin her limanda yâr’i olan denizciler gibi, her
                          köyde bir imam nikâhlı helâli olduğunu duymuş kocasından. Ama Mehmet Ağa, Hanım Gelin’i çok sevmiş.
                          Hanım Gelin’i son ayâli, son helâli bilmiş ve bir daha gül üstüne gül koklamamış.



                          AHMET GAZİ AYHAN’IN DOĞUMU
                          Ahmet Gazi Ayhan, bilindiği gibi “Karakış” olarak tanımlanan mart ayında doğdu.

                          Eskilerin mart ayı için söyledikleri bir söz vardır ki her ne kadar günümüzde mevsimlerin değişmesi söz
                          konusu olsa da Kayseri’nin yüksek bir yerindeki küçük bir yerleşim birimi için hâlâ geçerlidir.

                          “ Mart kapıdan baktırır
                          Kazma kürek yaktırır”


                          Üstelik günümüzdeki ısınma, ısıtma teknolojisinin köy yerleri de olsa oldukça gelişmiş olduğunu düşünür-
                          seniz. İşte Ahmet Gazi Ayhan’ın doğduğu yer olan Endürlük’te o yıl şiddetli bir kış olur. Yıldız Ayhan, daha
                          sonraki yıllarda kayınvalidesi Hanım’ın kendisine anlattığına göre o gün kar yağıyormuş. Sert esiyormuş
                          rüzgâr. Yaman esiyormuş Ali Dağı’ndan kopup, iniyormuş düze. Talas’ı tokatlıyor, Reşadiye’nin uzun ka-
                          vakları arasında sinir bozucu sesler çıkartıyor, Zincidere’de çırılçıplak kalmış akasya ağaçlarının, içten içe
                          kurumuş en yiğit dallarını tek vuruşta kırıyor, eylül kaçkını soluk, kuru yaprakları bir solukta düşürüyor,
                          yalçın kayalıklarda bilendikten sonra kırbaç gibi, kamçı gibi iniyormuş Endürlük’ün kara bahtına.
   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25