Page 18 - kayseriden_kopan_turku
P. 18
Akçakaya hakkında tarihi bilgiler kaynaklarda şöyle verilir:
“ M. Ö. 1500–510 yılları arasında Mazaklar’ın, M. Ö. 510–335 yılları arasında Kapadokyalılar’ın egemenliğinde
iken, M. Ö. 335 yılında Büyük İskender’in istilasına uğramıştır.
M. Ö. 312–37 yılları arasında Kayruslar’ın, M. Ö. 37 yılından sonra 1127 yılına kadar Roma-Bizans yönetiminde
kalmıştır.
Türklerin 1071 Malazgirt Savaşı ile Anadolu’ya yerleşmeye başlamalarıyla birlikte 1127 yılında bölge Daniş-
mentlilerin eline geçmiştir.
1169 yılında Anadolu Selçukluların idaresine geçen bölge, 1243’de Moğol istilasına uğramıştır. Anadolu
Selçuklularının yıkılmasından sonra, önce Eratna sonrada Kadı Burhaneddin Devleti’nin yönetimine giren
bölge 1398 yılında Kadı Burhaneddin’in ölümüyle Osmanlı yönetimine bağlanmıştır.
1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Karamanoğullarının hâkimiyetine, 1467 yılında tekrar Osmanlıların ege-
menliğine girmiştir.
Alâeddin Keykubat’ın hanımı, Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi Hunat Hatun bu köyün civarında gezerken
çok yorulmuş ve su istemiştir, o dönemde köyde içme suyu sıkıntısı olduğundan, istemiş olduğu su çok
geç gelmiş; bunun üzerine Hunat Hatun emir vererek köye içme suyu getirilmesini sağlamış ve bu suyun
tapusunu da Akçakaya köyüne vermiştir...
Bursa ve Malatya’da Somuncu Baba adıyla tanınan muhterem zat, Şeyh Hamid-i Velî, 1331 yılında Kayseri’nin
Akçakaya köyünde doğmuştur. Rivayete göre Şeyh Hamid-i Velî, köyde çobanlık yaptığı zamanlarda, akşam
18 evine dönmeyen ineği için bir kadın şikâyete gelir, ineği bulduğunda, sahibinin onu merakla beklediğini,
neden evine gitmediğini sorar, inek de konuşarak cevap verir, sahibinin kendisine eziyet ettiğini, bütün
sütünü alıp yavrusuna bırakmadığını, o yüzden danaya süt olması için biraz daha otladığını anlatır. Bu ko-
nuşmaya, onu takip eden ineğin sahibi şahit olmuştur, bunun köyde duyulması ile Şeyh Hamit Hazretleri
Akçakaya’yı terk-i diyar eyler...
İlginç bir efsane de, civar köylerin tamamında ermeni, rum yerleşimleri ve kiliseleri
bulunmasına rağmen, Akçakaya’da hiç gayrimüslüm yaşamadığı bilinmektedir. Eskiler buna sebep olarak,
o dönemde “bu köyde 3 günden fazla kalan gayrimüslim yaşamaz” şeklinde bir inanışı gösterirler...”
Akçakaya, o yıllarda yoksul olsa da, yumruk gibi cevizlerin, daha cennet yeşili kabuktayken, al yanaklı elma-
ların henüz körpeler körpesiyken, dudakları kıpkızıl kirazların, dal uçlarında işveyle süzülüp gelene geçene,
dahası elâlemin yabanlarına bile göz kırparak baştan çıkarttığı, mis gibi gül kokan gül üzümlerin, koyu yeşil
yapraklar arasında göz süzdüğü, iştah kabarttığı küçük bir yerleşim birimidir. Ve komşuları:
Zincidere… Endürlük… Reşadiye…
İşte Ahmet Gazi Ayhan’ın annesi Hanım, böyle bir yerde doğar. Köyün en güzel mevlit okuyan gelini olan
Hanım Gelin, ilk göz ağrısı kocasını bir gün askere uğurlar. Memleketin bilmem hangi uzak bir köşesine ve
gözyaşlarını göstermeden. Kayseri tren istasyonunda başlar ayrılıkların en büyüğü. Edebinden elini bile
tutamaz ayalinin. Edebinden gözlerine bile bakamaz. Boynunu büker sadece Hanım Gelin, gözleri yerde.
Susar sadece.
Kampanalar vurur. Kara vagonlu kara tren, yüreğinden parçalar kopararak çığlık çığlığa çekip gider dağlar