Page 69 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 69

yatmıyor, Mustafa Efendi ve karısı Emine Ana çukurda
                                  geceliyordu. Evin bodrumu olan çukur, toprağa gömülü
                                  ve tek bir kapıdan girilen sığınak gibi bir yerdi. İçinde
                                  kalan kendisini emniyette sayardı.  Ahmet ise, sekinin
                                  ahırla birleştiği yerde, kapalı ocaklıkta yatar, genellikle
                                  sekiye karanlık basmadan çıkmazdı. Böylece Hacı’ya
                                  karşı olabildiğince korunma tedbiri alırlar, gündüz vakti
                                  ise kendilerini göstermemek için elden gelen her türlü
                                  çareye başvururlardı.
                                     Üzümler  tam  olgunlaşmamıştı  ama bal kayısılar
                                  toplanıp kurutuluyordu. Ahmet’in bir görevi de  evlere
                                  bekçilik yapmak, eşkıyayı gözlemek, eşkıyadan
                                  kurtulma planları geliştirmekti. Devletin geleceğini iyi
                                  görmüyor, devleti kurtarmak için her çareye başvurmak
                                  gerekli diyordu. Gereğinde kanını akıtmaya hazırdı.
                                  Askere gidince gazilik veya şehitlik devlete feda olsun
                                  diyordu. Fakat bu kargaşadan ne çıkar, kestiremiyordu.
                                  İnsanların güzel günler görmeye hakkı vardı. Devletin
                                  amacı da tebaasını iyi yaşatmaktı. Bunun için kan
                                  akıtmaya, uğraş vermeye değer diyordu. Ahmet o
                                  yoksulluk ortamında herkesin yanında olmaya özen
                                  gösteriyor, genç irisi delikanlı çevresine yardım için
                                  koşuşturup duruyordu.
                                      Ahmet,  eğer askerden sağ salim döner ve harpte
                                  biter ise İstanbul’a gidecekti. Ermeni ve Rum gençleri
                                  nasıl da bilgili oluyorlardı. Yabancıların açtığı okullarda
                                  üstün eğitim görüyorlardı. Lisan öğrenip, çağdaş eğitim
                                  alıyorlardı. Sonra da  Müslüman Türklere yukardan
                                  bakıyor, hatta onları aşağılıyordu. Fırsatını bulsa da
                                  lisan öğrense, Fransa’ya veya İngiltere’ye gidebilseydi.
                                  Ne yazık ki o devletler ile şimdi harp halinde idiler. Şu
                                  savaş tüm ideallerini almış götürmüş, toplum gerçek bir
                                  kargaşa içine düşmüştü.  Şehit olanların toplumda
                                  bıraktığı kapanmayan  yaraları bir tarafa, savaşlar


                                                           61
   64   65   66   67   68   69   70   71   72   73   74