Page 111 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 111

Pınar Öğüt | Çekmece
            bir başkasınınki başlar” diyordu. Sonra aniden susuyor, o hiç bitmeyen özgürlüğüyle
            arka sıralara hızla yürüyordu. Pantolonunun paçaları her adımında savruluyor, sinirli
            yüzünde birazdan gerçekleşecek zulmün izleri görülüyordu. Onun kalbi hızla çarpı-
            yordu böyle zamanlarda. Avuçları terliyordu. Başını omuzlarının arasına soktukça
            sokuyor, birazdan olacaklara şâhit olmak istemiyordu. Arka sıralardaki çocukların
            körpe tenlerinden yükselen tokat sesleri canını acıtıyordu. Özgürlükleri bir türlü
            başlamayan o çocukların sessizliğinde kendi çığlığını duyuyor, kalbinin içinde tüm
            bu olanlara, bu talihsiz hayata, diğer çocuklar gibi bir ailesi olmayışına, babasının
            ilgisizliğine, annesinin bitmeyen hastalığına bağırıyor da bağırıyordu.

               Mutfağa girdi. Dikkatli gözlerle etrafı süzdü. Bir yerlerden bir haşere çıkma ihti-
            maline karşı yavaş yavaş yürüdü. Benzerine o ilçede rastlanmayacak kadar ufaktı
            mutfakları. Yirmili yaşlarda İstanbul’daki evleri görene kadar kendi mutfaklarını
            dünyadaki en küçük mutfak sanırdı. Buna rağmen orada, hayallerinde inşa ettiği
            dünyaların paha biçilmez olduğuna inanırdı. Belki de bu yüzden oraya saklamıştı
            kaybolmasını istemediklerini.
               Çekmecelerin önünde eğildi. En üsttekini alıp çıkardı. Çekmece boşluğuna elini
            yavaşça soktu.
               Oradaydı.
               Çekmecelerin arkasındaki boşlukta.

               Rutubetlenmiş bir naylonun içinde, yıllar önce yazdıkları… Sadece zamanda yol-
            culuk eden birinin yaşayabileceği bir heyecan olmalıydı yaşadığı. Birazdan, eğer def-
            terler tahrip olmamışlarsa, onları okuyacaktı. On beş yıl önceki hâliyle karşılaşacaktı
            satırlarda. Her şeyin başında, daha dünyayı bu ufak evden ibaret sandığı günlerde
            yazdıklarına dokunacaktı. Ellerini tutacaktı gençliğinin, o hissetmese de kulağına
            eğilip sessizce “üzülme” diyecekti. Her şeyin değişip iyileştiğini, acıların sona erdiğini
            söyleyecekti. Burnuna annesinin pişirdiği kızartmanın kokusu dolacaktı. Babasının
            sigarası acı acı tütecekti belki bir cümlenin ortasında. Fakir evlerinin soğuk ve mutsuz
            salonunda, gün ışığından uzak bir köşede kurduğu bir hayal dolanacaktı ayağına. Çok
            iyi bildiği bu hayale biraz mahcup bakacaktı.
               “Bıraktın” diyecekti hayal. “Beni burada bıraktın, geriye dönüp bakmadın. Zamanın
            oldu. İmkânın oldu. Ama sen hiçbir şey yapmadın.”

               Hayatı suçlamaya kalkacakken aslında hayatına yön verenin de yazdıkları oldu-
            ğunu bilecekti. Yazdıklarının bir şekilde gerçek olduğunu fark ettiğinde elini kolunu
            bağlayanın sadece zaman değil, kalemi olduğunu, yazarlık hayali sandığının aslında
            kendisini oradan kurtaracak bir bilet olduğunu, on dokuz yaşında kendi kurduğu


                                                                                    111
   106   107   108   109   110   111   112   113   114   115   116