Page 115 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 115

İsmail Çevik | Dünya Ertesi
            kuşun ince pençelerinin bedenime değen hafif ayakları gibi hissediyordum. Uzun
            süredir böyle güzel bir ses duymamıştım. İçim neşe ile dolmuş yüzüm gülümsemeyle
            gerilmişti. Bir anda kuşun yanına var gücümle koşmaya başladım. Öyle hızlı koşmuş-
            tum ki nefes nefese kalmıştım. Yaklaştıkça sesi güzelleşen kuş mavi mavi görünmeye
            başlamıştı. Ağacın dibine vardım varacakken beni fark eden mavi kuş ötmeyi kesmiş
            bir anda kanatlanıp uçmuştu. Ardında havada süzülen ince mavi bir tüy bırakmıştı.
            Bu görüntü içimi kederle doldurmuştu. Onunla arkadaş olabilmek için koşmuştum
            oysaki. Yorgunluk ve üzüntümün etkisiyle iyice hırpalanmıştım. Öylece ne kadar
            oturduğumu bilmeden durdum orada. Bir ara tam kalkıp eve doğru gidecektim ki
            burnuma gelen bahar gibi bir kokuyla olduğum yerde uyuyup kaldım.
               Bir düş gördüm, bir düş dünyasına düşmüşüm. Ayağım kaydı belki, belki yumuşak
            yastığıma başımı koyduğum da bu dünyaya açıldı odam. Bir düş ki düş değil, sanki
            gerçek. Her şey o kadar canlı her şey o kadar kandan, candan. Belki gerçeğe uyanmışım.
            Belki gerçek olan bu güzel hayattı ve ben bir kâbusun ortasında kalakalmıştım. Elimi
            sırtımda biraz gezdirsem bu kâbusun beni ne kadar zorda bıraktığını anlayacaktım.
            Bir güzellik nasıl da unuttururdu bütün kötülükleri.
               Uyandığımda güneş parlak bir kırmızı top gibi batmak üzereydi. Dağların gölgesi
            köyün üzerine yavaş yavaş düşüyor uzaklardan birkaç köpeğin arka arkaya durmadan
            ve sanki cevap veriyormuşçasına havlamaları geliyordu. Havalar henüz ısındığından
            ılık sayılırdı bu akşamüzeri. Sıcak bir yelin insanın yüzünü sıyırıp geçmesi nasıl ki
            insanın içini tatlı bir mayışıklıkla dolu ediyorsa bende öyle mayışmışım. İçimde bin
            türlü sıkıntıyla uyanmam aklımdan çıkmış şu an her şey olabildiğine normal ve güzel
            görünmüştü gözlerime. Bende öylesine, ağır ve mayışık bir yürüyüşle eve sallana sal-
            lana, yolda irili ufaklı taşlara tekme atarak keyfimce dolanarak geldim. Evin kapısından
            girmemle bütün bu hislerin ve güzelliğin patlayan bir balonun içindeki havanın dağılıp
            gitmesi gibi içimden kaybolup gitmişti. Ve sanki az önce güzel hislerim hiç olmamış
            ve ben sabah nasıl kalkmışsam şimdi de öyleymişim gibi hissetmiştim. Bu kötü bir
            şeydi. Sıcağı tadıp hemen ardından buzdan bir duvara çarpmak gibi.
               Evde hararetli bir tartışma dönüyordu. Önce annem tedirginlik ve korkuyla karışık
            durmadan, nefes almadan konuşuyor bir an önce bizim de köyden ayrılmamız gerek-
            tiğini söylüyordu. Bunu duymak beni bir anda sevindirmişti. Galiba arkadaşlarıma
            kavuşmakla bu köyden çıkmam aynı şeye denk geliyordu. Ama bazen durup öylece
            izlediğim ve üstünde birkaç diken topunun rüzgârla oradan oraya savruluşundan başka
            bir şey göremediğim hem sonuna da akıl sır erdiremediğim topraklar gözümün önüne
            gelince arkadaşlarımı bu şekilde görme umuda da tatsız bir düşünce olarak içimi biraz
            daha daraltmıştı. Annem susmuyor sadece arada sesini kısıyor bu esnada küçük abim
            lafa dalıyordu. O daha sakin ve temkinli olduğundan yolda neyle karşılaşacağımızı


                                                                                    115
   110   111   112   113   114   115   116   117   118   119   120