Page 114 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 114

Emir Kalkan Hikâye Yarışması
            durmadan ağladım. Bende onlara söylemedim neden ağladığımı, kavga ettim dedim.
            Gözlerimin şişi geçince gözüm köyün girişine takılır oldu, inşallah ağlamam boşuna
            olmuştur diye gidenlerin döneceğini ümit ederek yola bakmaya başladım neredeyse
            günümün tümünde. Baktım ki kimse gelmiyor bir daha koştum ağacın dibine, ama
            bu sefer ellerimi dizlerimin üzerinde birleştirip köye baktım, baktım, hiç ağlamadan.
            Bomboş görünmüştü, içerisinde sevdiklerin olmayınca hiçbir yer güzel olmuyormuş
            o zaman anladım. Ağlamayı hiç sevmediğimi de anladım köyü izlerken, gülmek daha
            güzel dedim kendi kendime babamın sırtına binip gülüştüğümüzü hatırladığımda.
            Canım oyun oynamak istiyordu, koşmak istiyordu, toza toprağa bulanmak istiyordu.
            Koşayım da düşersem dizim kanasın bir şey olmaz diyordum ama bunları tek başına
            yapmanın da bir tadı olmayacaktı biliyordum. Bu yüzden sadece dolaştım köy içinde
            akşama kadar hiç durmadan, eve gidince de hemen uyumak istedim. Daha çok uyu-
            maya başladığımı fark ettim son zamanlarda. Giderek büyüklere benziyordum; daha
            az gülen daha çok düşünen. Yüzüm büyükler gibi daha çok asılmaya başlamıştı, daha
            ciddi davranıyor yüzümde hep bir kararlılık oluyordu. Gülmeyiyse hemen hemen unut-
            muştum. Bana ne olduğunu anlayamıyordum. Bu değişimin sırası mıydı Allah aşkına?
            Ne gereği vardı şimdi büyük gibi hissetmenin? Büyüklük güzel bir şey değildi, bütün
            o kavgalar onlar yüzünden çıkmadı mı? Ben oyuncağımı da elmamı da armudumu
            da diğer köyden bir çocukla seve seve paylaşırdım ama büyükler öyle mi? Bu yüzden
            ne yapıp edip büyüklük hissinden sıyrılmaya karar verdim. Kastettiğim yüzlerini
            görmediğim ve görmeyi asla istemediğim hastalığını diğer iyi büyüklere de bulaştıran
            büyüklerdir. Ne kadar tatlı oysa çocuk olmak. Bütün yeryüzü hatta gökyüzü benim
            gibi. İstediğim gibi hayal ediyor istediğim gibi gülüp eğleniyorum. Dünya gerçekten
            güzel bir yer bence bütün çocuklar için.
               Küçük abim, ablam ve annem kalmıştık artık. Köyde de sayılı aile kalmıştı. Günler
            evden çıkmadan susup oturmakla geçiyordu. Huzur artık kelimelere bile konu olmaya-
            cak kadar uzaktı herkese. Korku huzura, düşmanlık barışa üstün gelmişti. Birkaç gün
            sonra bende hiçbir histen içimde kalmadığına karar kıldım. Düşüncemin ve hayalimin
            anlamadıkları şeyler beni, bizi ve bütün köylüleri esir almış, bizi başımıza gelecek her
            şeye daha doğrusu her kötülüğe razı etmişti haberimiz olmadan. Bundan acısı yoktu.
            Çaresizlik ve umutsuzluk bizi eritiyordu. Kimse bırakın gülmeyi konuşmuyordu bile.
            Bakışlar ürkek, hareketler tedirgindi.
               İçimin içime sığmadığı böyle bir günde avluda oturmuş önümdeki çakıl taşlarıyla
            oynuyordum. Uyur gibi dalmış, ne duyar ne de görür olmuştum. Canım epey sıkılmıştı.
            Ne kadardır ne bir arkadaş ne de bir oyun yüzü görmüştüm. Derken kulağıma çok
            hoş bir kuş ötmesi geldi. Uzaktan geliyordu. Hemen ayağa kalkıp kuşu aradım. Kuş,
            yalnız ağacın kuru bir dalına konmuş tatlı tatlı ötüyordu. Sesini, içimde dolaşan bir



            114
   109   110   111   112   113   114   115   116   117   118   119