Page 112 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 112

hayatlarda gezinirken aslında geleceğini yazmaya çalıştığını, yazdıklarının bir nevi
            dua olduğunu acı bir şekilde fark edecekti.
               Evlerinin karanlığından yazarak kurtulduğunu, ışığa çıktığını ama istediği gibi
            yazmayı hiçbir zaman beceremediğini itiraf edecekti.
               Paketi çıkarıp açtı. Heyecanı hüznüne karışmıştı. Defterlerden en üsttekini çıkarıp
            aldı. Ne zaman doldurduğunu ve ne yazdığını bilmediği defteri açtı. Yazılar silikti.
            Kurşun kalemle yazdığı için zor okunuyordu.
               Oturduğu yerde bağdaş kurdu. Bu anın keyfini hiçbir şey kaçırmasın istiyordu.
            Henüz ilk satırları okurken bile kendisinden çok uzak bir kişiyle karşı karşıya olduğunu
            anladı. Yazdıkları gözüne her ne kadar amatörce görünse de bu konu birliğinden yoksun
            paragraflara, imlâ hatalarına, alâkasız sözcüklere yüzünde sevecen bir gülümsemeyle
            baktı. Orada annesini anladı. Orada babasını görüp ağladı. Orada mutsuzluğunu bulup
            sarıldı. Bir pazar kahvaltısı neşesi doldu sonra içine okudukça. Annesinin göğsüne
            başını yasladığı zamanlara gitti. Solgun bir ikindi canlandı gözlerinin önünde. Tüm
            olanlara rağmen ikindi ezanlarının umutlu makamı geldi doldu kulaklarına. Onca
            mutsuzluğun içinde dirilen ve hiçbir zaman kendisini yalnız bırakmayan umudu geldi
            oturdu yanı başına. Çok uzaklardan anneannesi geldi, onun lahana kokulu kucağına
            kapandı. Sabah serinliğinde sardunyaların kokusu geldi. Derin derin soludu. Çizdiği
            resimler, okuduğu kitaplar, öğrendiği İngilizce sözcükler, uzak ülkelerden aldığı mek-
            tuplar geldi. Kendisini özgürleştiren acının hissettirdiği rahatlık geldi. Hızla gittiği
            geçmişten yavaş yavaş, sallana sallana o güne geldi. Akşamüstlerinin hâlâ çok güzel
            olduğunu gördü gelirken. Umudunun da, hayallerinin de hiçbir yere gitmediğini gördü.
            Çok uzaklarda olsalar da ölmüşlerin hâlâ kafasının içinde var olduğunu, düşünebildiği
            kadar da orada kalacaklarını gördü. İnşa edilecek daha çok dünya olduğunu bildi
            defterleri çantasına koyarken. Hayal ettiği müddetçe daha yazacağı çok şey olduğunu
            düşündü. Oturduğu yerden kalktı. Gözyaşlarını sildi, ufacık mutfaktan çıktı. Yakında
            yıkılacak olan evinin rutubetli sessizliğine uzun uzun baktı. Duvarların hiç hoşuna
            gitmeyen mavisine baktı, özler belki diye. Onu kendisi yapan evin her bir ayrıntısını
            aklına nakşetmek istercesine baktı.
               Kapıyı çekip çıktığında o koku hâlâ yerinde duruyordu.













            112
   107   108   109   110   111   112   113   114   115   116   117