Page 113 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 113

Dünya Ertesi


                                          İsmail Çe vik







               Ben savaşlar ülkesinde doğmuş bir çocuğum. Henüz küçüğüm, sekiz yaşındayım.
            Adım, adımı bilmeseniz ve beni mavi çocuk diye hatırlasanız olur mu? Mavi gökyü-
            zünü izlemeyi çok severim o yüzden mavi dedim sizlere. Kim sevmez ki hem maviyi?
            gökyüzünü. Bende çok sevdim hem de en güzel bahar sabahlarında. İnsanın en çokta
            sevdiği şeylerle anılmaya hakkının olduğuna inandım hep. Bu yüzden de mavi dedim
            biraz. Biraz dedim çünkü burada güzel olan her şey az ve yetersizdir. Mavi gibi, insan-
            ların içlerini ısıtan gülücük gibi. Az olması yine de onları unutturmadı bana bunca
            zamandır. Aklıma mavi bir gökyüzüne bakıp güldüğüm gelse o an içimden bir kuş
            kanatlanıp gökyüzüne ulaşır. Kanatlarının serinliği kalır göğsümde.
               Ne yapsam bilemedim bu sabah uyandığımda. Köyde bulunan birkaç çocuktan
            biriydim birkaç gün öncesine kadar ama şimdi yalnızım. Diğer çocuklar yeni bir sava-
            şın yaklaştığını duyan aileleriyle beraber göç edip bilmedikleri yerlere doğru toprak
            yoldan yürümeye başladılar. Hızlıca yürüdüklerinden ayaklarının altından kalkan
            toz yüzlerini son defa görmemi engellemişti. Bu öyle kötü ki, sabahtan akşama kadar
            beraber oyunlar oynadığım arkadaşlarıma bir el bile sallayamamıştım. Nerede nasıllar,
            iyiler mi? Bilmiyorum. Hiç haber gelmedi. Belki iyidirler. O gündür bu gündür tek
            kaldım. Kocaman köy yerinde arkadaşların olmadan oyalanacak bir şey bulmanın ne
            kadar zor olduğunu yeni anladım. Keşke kalsalardı dediğim çok vakit oldu.

               Köyü baştanbaşa gezdiysem de, elimde bir ağaçla arkamdan yol çizip etrafımda
            dolandıysam da yahut yerdeki karıncaları yuvalarına kadar takip ettiysem de can
            sıkıntıma bir çare olmadılar. Anlıyordum ki arkadaşlarım da gidince bütün neşem ve
            dünyam da kaybolup gitmişti. Çünkü ilk gidenler onlar değildi. Önce babamı çağırdılar
            bir gece cepheye sonra amcamı en sonda büyük abimi. Geriye dönen olmadı daha.
            Birkaç ay önce annemin acı bir çığlık atıp bayıldığını gördüm muhtar ona bir şey anla-
            tırken. Usulca sorduğumda bana söylemediler niçin bayıldığını. Ama anlamıştım ben
            gidenlerden birisinin öldüğünü ama kim olduğunu hiç kimseden duyamadım. Babam
            dedim herhalde yoksa bu kadar inatla saklamazlardı. Ya da abim. Çok üzüldüm bunu
            düşününce, şimdilerde tek kalmış dalları kuruyup kırılmış ağacın dibine kadar hiç
            durmadan koştum, koştum. Oraya vardığımda kendimi yere atıp gözlerim şişene kadar



                                                                                    113
   108   109   110   111   112   113   114   115   116   117   118