Page 151 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 151

Menekşe Şafak | Hipnoz
               Odanın içini dolduran tik tak sesleriyle Arslan başını kaldırdı. Akrep ve yelkovan
            tamda olması gereken yerdeydi; 11.44’ü gösteriyordu. Karşısında kurbanı, elinde onu
            katlettiği bıçağı vardı. Bu defa bıçağın yönü kendi göğsüne dönüktü. Kızının gözlerinin
            içine baka baka elindeki bıçağı tam iki göğsünün ortasına sapladı. Tarifi olmaz bir
            acı bütün hücrelerini titrettiğinde gözlerini kapatmamak için büyük bir savaş verdi.
            Göğsüne saplanan bıçağı çekmeyerek aşağı doğru bir yol izlediğinde canını yakan acı
            gözlerinden akıyordu. Minicik Afra’sı bu acıya nasıl dayanmıştı. Ölmek için onca yol
            varken neden kızının da, on yıldır kendisinin de sebebi olmuştu. Onlarca düşünce,
            uzun zamandır hissetmeyi bıraktığı onlarca duygu zihnine akın ederken tam sol
            göğsünün üzerine son darbeyi indirmek için bıçağı havaya kaldırdı.
               “Benim gibi bir baban olduğu için özür dilerim meleğim. Seni hak etmedim.”

               Arslan’ın dudaklarında kızına sonsuz özürler sıralanırken bunun bir işe yarama-
            yacağının bilincindeydi. Lakin kendisini özür dilemeye, af dilenmeye borçlu hissedi-
            yordu. Bütün hücreleri göğsüne inen son darbeyle şaha kalkarak acıyla titrediğinde,
            Arslan’ın dudaklarından ilk kez ve de son kez bir çığlık koptu. Kızının ismi defalarca
            kanlı kelimelerine karışırken ruhsuz bedeni kızının hayaline sarıldı. O geceki avuçları
            arasındaki kanlı beden, bu gece kendi kanına karışıyordu. Hissettiği acının tarifi yoktu.
            Gözleri acıyı hafifletmek istercesine yaşlarla dolduğunda katil gözlerini son kez kırptı.
            Dudakları son kez aralanırken bedenine karışan ruhu buna müsaade etmediğinde,
            yıllar önce zaten hissetmeyi bıraktığı kalbi atmayı reddetti. Kararan gözleri üzerine
            inen perdeyle bilincini kaybettiğinde, katil kurbanına çoktan kavuşmuştu...




                                          4. BÖLÜM ‘HİPNOZ’
               Kapanan gözleri ani bir ışık süzmesiyle aralandığında Arslan’ın kulakları kızının
            sesini duymak yerine bir el şaklatması duymuştu. Karşısında jilet gibi, simsiyah bir
            takım elbise giymiş top sakallı bir beyefendi duruyor, dikkatli bakışlarla genç adamı
            izliyordu.
               Arslan kırmızı rengin hakim olduğu bir odanın içerisinde siyah bir koltuğun üzerine
            uzanmış, bomboş bakışlarla nerede olduğunu algılamaya çalışıyor, bulanık beyniyle
            az önce olanları hatırlamak için mücadele veriyordu. Kızı için, hissiz geçen günlerini
            yeniden acıya bulamak için kızını öldürdüğü anki acıyı yaşamayı istememiş miydi?
               Arslan az önce ölecek olduğuna, göğsüne inen bıçak darbelerini hissettiğine
            emindi. Ölüm böyle bir şey miydi? Hiç sanmıyordu. Şu an nerede olduğuna dair bir
            fikri yokken, elini sol göğsü üzerine koydu. Parmaklarına bulaşması gereken kırmızı
            sıvıdan eser yoktu. Oysa az önce kendisini öldürmek için onlarca bıçak darbesiyle


                                                                                    151
   146   147   148   149   150   151   152   153   154   155   156