Page 160 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 160

Emir Kalkan Hikâye Yarışması
            İstanbul mesuttu, Arnavut gelini gibi süslü kurum kurumdu. Marşlar çalındı, cenk
            türküleri söylendi. Eğlence kırk gün kırk gece sürdü Okmeydanı’nda çengiler çaldı,
            rakkaslar dans etti, köçekler ziller taktı, Boğaziçi oynadı, İstanbul oynadı. Neyzenler
            üfledi, udiler tellere dokundu. Güneşin soldurduğu bakır kubbeler altında mevlit-
            hanlar Esma–ül Hüsnalar okudu, Topkapı Sarayı’nda hafızlar Kur’an tilavet etti, tek-
            kelerde dervişler döndü; güneş battı, yıldızlar sönene kadar eğlenceye doyuldu ve
            İstanbul yorgun düştü, uyudu. Nakkaş Levni hazırdı. İstanbul böyle düğün görmemişti,
            cihan böyle düğün görmeyecekti. Minyatürlerin her köşesinde zaman duracak, impa-
            ratorluk soluklanacak, tarih donup kalacaktı. Şair Nedim kapıdan çıkarken kökbo-
            yalarından elde ettiği özel karışımları kâğıda sürdü. İstanbul’un müstesna güzellikleri,
            ince fırçalarla murassa işlenmeliydi. O gün törendeki yabancı konukları, ataşeleri,
            güzel sefireleri hatırladı. Şehzadelere sunulan hediyeler arasında dünyanın her köşe-
            sindeki ataşeliklerden gelen hediyeler de vardı. Hollanda sefiresinin getirdiği hediye,
            kayın ağacından yapılma yel değirmeni görülmeye değerdi. Altın işlemeli saksıda
            sunulan “Tulipoland” denilen “Kızıl Lale” bugüne kadar yetiştirilen Osmanlı laleleri-
            nin hiçbirine benzemiyordu. O gün sultana sunulan bu nadide hediye Topkapı Sara-
            yı’nın bahçıvanbaşına itinayla teslim edildi. Orada bulunanlar kadar sultanın, şehza-
            delerin, vezirin, Şair Nedim, Şair Vehbi ve Nakkaş Levni’nin de dikkatini çekmişti.
            İstanbul’a, sultana, şehzadelere ve lalelere şiirler yazıldı. Şimdi bu şiirler Topkapı
            Sarayı’nın kabul salonunda sunulacaktı. Sunulacaklar arasında Yirmisekiz Mehmet
            Çelebi’nin Paris Sefaretnamesi, Sultanahmet Çeşmesi planları ve İbrahim Müteferri-
            ka’nın matbaa projeleri de vardı. Nakkaşbaşı Levni, hat ustalarının Müteferrika’nın
            matbaasıyla ilgili kaygılarını hissetmiş, dedikodularını işitmiş ve kıskançlıklarını
            günlerce önceden sezinlemişti. Elyazması Kur’an’ların yerini matbaa harfleri almadan
            hattatlar önlemlerini almaya başlamışlardı. Hattatları endişelendiren bir şeyler vardı.
            Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa izlenimlerini sultana anlattığı arz günleri,
            sarayda büyük bir kıskançlığa sebep oluyordu. Yirmisekiz Mehmet Çelebi padişaha
            Versay Sarayı’nın düzenli ve bakımlı çiçek bahçelerini, süslü havuz ve fıskiyeleri
            anlattıkça ince bir ruha sahip padişahın yüzü gülüyor ve benzerlerini Haliç’te inşa
            etmek için devrin mimarlarıyla sarayda toplantılar yapıyordu. Haliç’te Avrupa’daki
            benzerlerini aratmayacak büyüklükte saraylar ve köşkler yapılmalıydı. Nakkaşhane-
            deki hattatlar Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin anlattıklarını fazla mübalağalı buluyo-
            lardı. Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin Fransa’da veba salgını yüzünden karantinaya
            alındığını ve sultanın da salgına tutulacağı haberleriyle bir an önce bu görüşmelerin
            son bulmasını istiyorlardı. Minyatür zor bir işti. Sultan’ın minyatürleri bir an evvel
            görmek için sabırsızlandığını da biliyordu ama biraz daha zamana ihtiyacı vardı.
            Hokkabazlar resimde şehzadelerin dikkatini çekmeliydi. Giysilerinde canlı renkler
            kullanmalıydı, gökyüzünde hep mavinin tonları olmalıydı, Lale Devri’nin Sadabad



            160
   155   156   157   158   159   160   161   162   163   164   165