Page 163 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 163
Salim Nizam | Levni ve İstanbul
her an avına saldırmaya hazırlanan şahin gibiydi. Saray nakkaşhanesinde ilk defa
korkuyu hissetti. Mavi kaftanını ve samur kürkünden yakalarını düzelterek nakkaş-
haneden çıktı. Başka şeyler düşünmeye çalıştı. Kısa bir süre dökülen boyalardan
lekelenmiş mavi kaftanını ve karanlığın örttüğü mavi laleleri düşündü. Sarayın bah-
çesine ayın aydınlığı düşüyordu. Kutsal Emanetleri sergilendiği yapıdan hafızların
okuduğu Kuran–ı Kerim duyuluyordu. Koltuğunun altındaki kitabı hünkâra sunma-
nın mutluluğunu ve gururunu taşıyordu. Yağ kandillerinin altında yanından geçen
heyeti tanımıştı. Sünnet düğününe katılan Hollanda heyetiydi bunlar. Ardına dönüp
baktığında ay ışığında, rüzgârda dalgalanan saçlarıyla güzel Sefire Lavender parlak
kızıl elbisesinin içinde ona gülümsüyordu. Arz Odası’na gidene kadar onu düşündü.
İçine sımsıcak bir şeyler akmıştı. Kolunun altındaki kitabı eline aldı ve içeri alındı.
—Levni Abdülcelil Çelebi, Surname’yi arz edeceklerdir. Üçüncü Bölüm Yirmisekizinci
Mehmet Çelebi& Haliç Altınboynuz, filbahri, hanımeli ve gül kokuluydu. Denizden
esen hafif bir rüzgâr bahar kokularını Şehri İstanbul’a dağıtıyordu. Damat İbrahim
Paşa kır atından indi. Tozlanan kaftanını silkeledi. İstanbul’da günlerdir esen lodos
İstanbul’u sersemleştirmişti. Kâğıthane Deresi etrafında yükselen kasr ve köşklere
baktı. Üzerindeki sersemliği attı. Gözleri ışıldadı. Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin
Paris’ten getirdiği Versay Sarayı planları, bahçe düzenlemeleri işe yaramış Kâğıthane
Deresi, Haliç ve Şehri İstanbul yeni silüetine kavuşmuştu. Kâğıthane Deresi etrafında
sultan ve vezirlerine özgü altmış kadar kasr ve köşkün tamamlanması için son hazır-
lıklar yapılıyordu. Karaağaç düzenleniyor, çiçek tarhları çiftlik gübresi ile harmanla-
nıyor ve lale soğanlarıyla donatılıyordu. Anadolu’dan getirilen kaplumbağalar özel
kafeslerde bekletiliyordu. İstanbul’un gözbebeği Haliç nisan ayında lalelerin açmasıyla
birlikte şenlenecek ve eşsiz kutlamalara ev sahipliği yapacaktı. Damat İbrahim Paşa
kıyı boyunca ilerledi. İçinde büyük bir heyecan vardı. Kasr ve köşkler İstanbul’un
çehresini nasıl da değiştirmişti. İstanbullular kadar, yerli ve yabancı konukları hayret
ve şaşkınlık içinde bırakacak peyzajıyla beş yüz tür lale çiçek açtığında İstanbul büyük
bir renk cümbüşüne boğulacaktı. Çiçek tarhları kadar kavak, çınar, salkımsöğüt ve
Avustralya’dan getirilen okaliptüs ağaçları da lale bahçelerindeki yerini almıştı. Damat
İbrahim Paşa en görkemli kasrın bahçesinden içeriye girdi. Muhteşem mimarisiyle
Sadabad Kasr’ı göz kamaştırıyordu. Mermer sütunlar üstüne oturtulan iki katlı köşkün
üst katı toplu eğlenceler için geniş tutulmuş, davanhane ve sofalar yapılmıştı. Paris’teki
Fontaineblau Sarayı’ndan esinlenerek yapılmış köşkün yapımında ondan fazla mimar
yer almıştı. Damat İbrahim, bahçedeki geniş havuza ve fıskiyeleri yerleştiren işçilere
baktı. Onlara bir de nilüfer havuzu yapılması için talimat verdi. Köşkün bahçesini
Hollanda’dan getirilen kızıl renkli lale Tulipoland ve Osmanlı’nın en pahalı lalesi
Mahbup süslemeliydi. Tüm bunları düşünürken Yirmisekiz Mehmet Çelebi’nin ken-
disine doğru gelmekte olduğunu gördü. Elinde rulo halinde plan ve projeler vardı.
163