Page 165 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 165

Salim Nizam | Levni ve İstanbul
            ilgi odağıydılar. Fıstıklı irmik ve güllaç tatlıları kristal kâselerde sunulmuştu. Yeme-
            ğin ardından Haliç boyunca lale tarhları arasında dolaşılarak en güzel lale belirlenmeye
            çalışılmıştı. Belirlenecek en güzel lalelerden yetiştirenlere altın ödülü verilecekti.
            Hattat Levni, Hollanda’dan getirilen lalelerin yer aldığı lalezarı dolaşırken gözleri
            sarayda gördüğü sefireyi aradı. Ilık bir bahar rüzgârı gonca laleleri itinayla raks etti-
            rip dalgalandırırken Levni ruhunun arşa doğru yelken açıp kanatlandığını hissetti.
            Beyaz laleleri andıran teniyle, baharın ilk coşkusu zümrüt yeşili gözleriyle, akşam
            güneşinden dem alan kızıl saçlarıyla kalbine dolan ismi dudaklarında heceledi:
            “Lavender” Gösteri meydanının dolup taştığını gördü. İp üzerinde yürüyen cambaz-
            ları, sihirbazları, hokkabazları, ağzından ateş çıkaran göstericileri, büyük yılanlarla
            dans eden cesur adamları, ayı ile güreşe tutulanları heyecanla izledi. Herbiri gözünde
            minyatür olarak canlandı. Yabancı konuklar sandallara ve kayıklara bindiklerinde
            şehrin minarelerinden akşam ezanları okunuyordu. Haliç’in suları önce kızıla, sonra
            laciverte ve sonra da kısa bir süre siyaha çaldı. Haliç kıyıları boyunca yanan hareketli
            ışıkların kaplumbağalar üzerindeki mumlardan geldiğini gören veya duyan konuklar
            şaşkınlıklarını gizleyemedi. Haliç’teki sandallarda yağ kandilleri yanıyor ve titrek
            ışıklar sularla dans ediyordu. Levni yanından geçen bir sandalda kıyıdaki mumlar
            yakılmış kaplumbağaları seyre dalan siyah elbiseli güzeli tanımıştı. Hollanda sefiresi
            birden ona doğru baktı. Kısa bir süre göz göze geldiler. Ve Lavender ona gülümsedi.
            Kızıl saçlı Lavender minyatür oldu gözünde. Haliç, Kâğıthane, İstanbul minyatürdü
            artık yüreğinde. Havai fişekler arşa doğru yükseldi ve gökyüzünü de çiçek bahçesine
            dönüştürdü. Gözler gök kubbeye doğru çevrilmişti. Patlayan her bir havai fişek Haliç’i
            büyük bir ışık seline dönüştürüyor ve insan çığlıkları duyuluyordu. Arzda ateşböcek-
            leri ve arşta kayan yıldızlar ve göktaşı yağmuru da bu muhteşem geceye eşlik ediyordu.
            Sandallardaki sakiler Tekirdağ şaraplarını altın ve gümüş kâselerde sunarken bir devir
            İstanbul’u sarhoş etmişti. Dördüncü bölüm İbrahim Müteferrika Gece katran karasıydı.
            Ay doğmamıştı. Ahşap evleri güçlükle tutunduğu Mismarcı Sokağı’nda matbaa atöl-
            yesinde yağ kandilleri yanıyordu. Macar asıllı İbrahim Müteferrika selüloz ve rutubet
            kokulu bu loş odada matbaadan çıkan ilk baskı Kitab–ı Lügat–ı Vankulu Risalesi’ne
            ve Cihannüma’nın son sayfasına baktı. Ciltleme işleminden sonra resimlemek için
            nakkaşlardan yardım alabilirdi. Bunlardan birisi de Abdülcelil Çelebi Levni’ydi. Levni,
            hünkarın en yakın dostlarından biriydi. Topkapı Sarayı’ndan bu sabah ulağın getirdiği
            kitaba baktı. Levni’nin resimleriyle süslenmiş bu güzel eserin sayfalarını karıştırdı.
            Hünkarın aceleci kişiliği onu endişelendiriyordu. Çünkü yeni kurdukları atölyelerinde
            resimleri basmak için teknolojileri yoktu. Bu konuda Çin ve Frenk diyarlarından
            malumat sahibi olabilirdi. Sultanla görüşmelerinde hattatların endişelerini anlaya-
            biliyordu. Kabul salonuna götürülürken hattatların kin ve nefret dolu bakışlarından
            kurtulamamıştı. Hünkâra şiirler okuyan Şair Nedim de ondan hoşlanmamış gibiydi.



                                                                                    165
   160   161   162   163   164   165   166   167   168   169   170