Page 170 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 170
kurslar açılmıştı. Hat sanatıyla uğraşan modern giyimli kızlara, ebru yapan yakışıklı
genç erkeklere baktı. Nakkaşhanenin işlemeli büyük kapısından geçti. Taş yapının
serin odasında iki koruma duruyordu. Çok geçmeden durumu anlamıştı. Kültür
Bakanlığı tarafından restore edilmek için Topkapı Sarayı’ndan getirilen değerli eser-
lerdi bunlar. Hat levhalar, el yazması Kur’an’lar, değerli İznik çinileri ve Osmanlı
sultanlarına ait çeşitli portreler vardı. Nakkaş Sadi kendisine teslim edilen eserlerin
güvenliği hakkında endişe duysa da korumaların restorasyon işleri tamamlanana
kadar burada kalacağını öğrendiği zaman ferahladı. Nakkaş Sadi o gece nakkaşhanede
kaldı. Uyumamak için saat başı kahvesini yudumladı. Bitter çikolatasından yedi.
Tezgâhın üzerinde duran nakışlı eseri eline aldı. Surname–i Vehbi’ye dokunabilmenin
ayrıcalığını yaşadı. Sayfaları çevirmeye başladı. Sünnet düğünüyle ilgili gösterişli
resimlere baktı. Şehzadelerin düğününde yapılan tören ve eğlencelere ait resimlerdi
bunlar. Her sayfa da eğlence doruğa çıkıyor, cambazlar ip üstünde duruyor, güreşler
yapılıyor, sazendeler çalıyor, hanendeler söylüyor ve köçekler oynuyordu. Köçeklerin
arasındaki kızlardan birinin kıyafetleri, kızıl saçları ve elindeki lale dikkatinden kaç-
mamıştı. Kızıl lale padişaha sunulmak istercesine özenle tutulmuştu. Odadaki padi-
şah portrelerini inceledi. Padişahlara ait portrelerin arasına karışmış olan tablo gözüne
ilişti. Mavi dantel elbiseli dilbere baktı. İnce bir fırçadan çıktığı belliydi. Kızıl saçlar
tel tel dökülüyordu. Asil duruşu önemli bir kişiliğe sahip olduğu izlenimini veriyordu.
Elinde bir şey tutuyor gibiydi. Sanırım restore etmem gereken yer elindeki obje olacak
diye düşündü. Elinde ne tuttuğunu anlamaya çalıştı. Gözleri iyice ağırlaşmıştı. Yarın
Topkapı Sarayı Başkanı İlber Ortaylı’yı arayıp durumu öğrenebilirdi. Tezgâhın üzerinde
duran Surname’yi tekrar eline aldı. Sayfalarını hızlı hızlı çevirdi. İnce bir yüz ve burun,
yüzüne dökülen zülüf, kızıl saçlar, tıpkı elinde tuttuğu lale gibiydi. Tabloyu pencere-
den süzülen ışık huzmesine doğru tuttu. En altta zeminin rengine uymayan boyayı
fark etti. Sonradan sürülmüş gibiydi. Gece boyunca özel karışımlarla sonradan sürü-
len boyayı çıkarmaya çalıştı. Sabaha karşı seher kuşları ötmeye başladığında yazıyı
okumaya çalıştı. “L–A–V–E–N–D–E–R”
170