Page 173 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 173
Duran Uruç | Merak
Efendi’yi gören olmadı; onun gayb olmasıyla da sanki o kahvenin ve dahi mahallenin
ve belki de tüm şehrin gözleri kör olmuştu bu sefer. Hakikat eskisi kadar keskin zuhur
etmiyordu dimağlarda. Meğer onun varlığı, şehirde, onun gitmesiyle yokluğu hisse-
dilen beşinci mevsimdi. Menkıbelerde anılsa da, nesilden nesile dedeler ve neneler
toruncağızlarına pekmezli un helvası eşliğinde anlatsalar da, çok zaman sonra artık,
Kör İlyas Efendi sanki hiç var olmamış gibiydi. Hiç oluverip, bohçasında çeyiz sandığı,
Kaf Dağı’nın ardına gidivermişti…
✥
Galata Mevlevihanesi’nin önünde mi yoksa Kayseri’deki bir çorbacıda mı dinledi-
ğinden emin olmadığı ve kelimesi kelimesine hatırladığı bu hikayeyi asıl kimin anlat-
tığını hatırına getiremiyordu. Halbuki anlatanın sesi hala kulaklarında capcanlıydı…
Lakin yüzü bir türlü gözünün önüne gelmiyordu. “Yâ Hak!” kelamı gökleri titretti
ansızın. Tüm şehir bu sesi gök gürültüsüne yorarken, gözlerinde Kaf Dağı’nın silueti
kendini Cami–i Kebir’in avlusunda baygın buluverdi genç adam… Yanı başlarında
peyda olan bu ‘ser–i hoşa’ rağmen ikindi namazına hazırlanan ehl–i ab–ı destin boş
bakışları arasında ellerini boşluğa uzatırken, ağzından şu sözler döküldü: ‘Beni de
götür İlyas Efendi… Beni de götür…’
173