Page 171 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 171

Merak


                                          D uran Uruç







               Ya Galata Mevlevihanesi’nin demir yeşil avlu kapısına hafifçe yaslanarak dinlemişti
            ya da Kayseri’de Cami–i Kebir’in karşısındaki çorbacıda paça çorbası içerken. Emin
            değildi. Birbirinden uzak bu mekanları neden karıştırdığını da bilemiyordu. Zihninin
            bir oyunu olduğuna kanaat getirip, anlattıkça kelimesi kelimesine hatırladığı hikayeyi
            bir türlü içinde tutamıyordu.


                                                ✥
               Rivayet odur ki, Kör İlyas Efendi, gözlerini bir şahinle takas etmiş olan herhangi
            bir adem oğlundan daha iyi resmederdi yeryüzünü. Karış karış tarif ettiği bu şehrin
            sokaklarını ne bozacı ne de soyu Kırk Haramilere kadar uzanan işinde gücünde bir
            hırsız onun kadar iyi bilebilirdi. Anasından doğar doğmaz gözlerini dünyaya açtıysa da,
            bize göre karanlığı görmüş olan İlyas Efendi, kendi anlatımıyla ışıklar içinde kaybolan
            bizlere nazaran karanlıkta kaybolmamıştı; aksine yol gösterir olmuştu. Kibir dağının
            zirvesine yerleştirseniz de, o oradan tüm tevazuuyla ‘bunu bana kim yaptı’ demeden,
            yanına da birkaç ehl–i kibri alarak inebilirdi. Sevilesi adamdı Kör İlyas Efendi. Dünya-
            lar güzeli zevcesinin yüzünü ceylan derisine çizip bunu çeyiz sandığına kaldırmasını
            salık verdiği söylense de, ne semttekiler ne de İlyas Efendi’nin müdavimi olduğu
            kahvehanedekiler ona olan hürmetlerinden dolayı cesaret edip de bu işin hakikatini
            soramadı. Bu söylentiyi kimin çıkardığı da saman alevi gibi kayboluvermişti.
               Rum Abbas’ın, dedesi Rum Markos’tan yadigar kahvehanesinin loş sarıya çalan
            duvarlarında karşılıklı iki kandil yüksekçe birer rafın üzerindeydi her daim. Kahve-
            hanenin elli küsur yaşındaki, ismini sır gibi saklayan Deli namlı kalfası bir akşam
            yine kimseler tarafından ne olduğu bilinmeyen meşhur ıstırabı yüzünden develerin
            vahalarda su içtiği gibi İtalya’dan dönen gayrimüslim tüccarların getirdiği şaraplardan
            tüm haftalığını vererek gözü kapalı almış, içmiş, içmiş, içmiş… sonra gelmiş Farsça
            şiirler olduğunu iddia ettiği yeryüzündeki hiçbir lisanda yer bulamayan artık kelime-
            lerle kahvehanede bir taburenin üzerine çıkıp meddahlık yapmaya başlamış. O saate
            kadar kara köy tavuklarından daha uyuşuk bir halde pinekleyen ve hayatını hangi
            işi yaparak idame ettireceğine, kendi akranları torunlarını gezdirirken, henüz karar



                                                                                    171
   166   167   168   169   170   171   172   173   174   175   176