Page 167 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 167
Salim Nizam | Levni ve İstanbul
nerede geçirdikleri ispatlanacaktı. Sultan Ahmet mağripten maşruka kadar olan
kayıpları düşündü. İçinde sıkıntılar vardı. Yasemin, sümbül ve leylak kokulu bu şehri
bırakıp İran’a gidemeyişi içini kemiriyordu. Şehri İstanbul’da Lale çiçeği nazara mı
geliyordu, Haliç suları bulanmaya mı başlamıştı. Yoksa daha da kötüsü Devleti Ali’nin
kalbinde entrikalar mı dönmeye başlamıştı? Sultan Ahmet Mismarcı Sokağı Yangını
aydınlanır aydınlanmaz Üsküdar’a geçecekti. Güneş artık ona daha erken doğacaktı.
İstanbul Boğazı lacivert uykusuna dalmadan şehrin minarelerinden akşam ezanı
okunmaya başladı. Padişah boğazın sularında huzuru aradı. Kısa bir süre sonra damadı
yanındaydı. —Hünkârım, size güzel bir haberim var, İbrahim Müteferrika yaşıyor.
Sultan Ahmet’in gözbebekleri karanlık çökerken şaşkınlığından büyüdü. —Yaşıyor
mu dedin? —Evet, hünkârım, şu an Topkapı Sarayı’nda. Surname’nin baskıları mat-
baanın yanmasıyla biraz gecikecek olsa da size güzel bir muştum var. Surname hane-
mizde. Sultan Ahmet şaşkınlığından kelimeleri toparlayamadı. İbrahim Müteferrika’ya
bu suikastı kim düzenlemiş olabilirdi? Damadının uzattığı kitabın sayfalarını çevirdi.
Sünnet düğünü resimleri tüm canlı renkleriyle elindeydi. Surname–i Vehbi’deki
sünnet düğünü resimlerine bakarken bir yandan da dün gece olanları Müteferrika’dan
dinlemekteydi. Birdenbire resimlerin arasındaki kızıl lale gözüne ilişti. Hollanda
sefiresi tarafından sunulan Kızıl Lale (Tulipoland) minyatürlerdeki yerini almıştı,
Padişahı elçisi ivedi olarak görmek istiyordu. Elçinin yanında Hattat Levni de vardı.
Levni’nin yüzü kızarmıştı, üzerindeki kaftanın rengindeydi ve heyecanlı görünüyordu.
Elçi; —Hünkârım, Mismarcı Sokağı Yangını nihayet aydınlandı. Az sonra saray muha-
fızlarının getireceği bu adam aynı zamanda nakkaşhanede başarılı bir hattat. Daha
önce Edirne’de işlediği bir suçtan dolayı sol elinin üç parmağı kesilmiş. Saray nakkaş-
hanesine yeni alınmış. Bir süredir şüpheli davranışları yüzünden peşindeydim. Bugün
nakkaşhanede Hattat Levni’nin yaptığı portre resmini imha etmeye çalışırken suçüstü
yakalandı. —Portre mi? Kimin portresi? —Hollanda Sefiresi Lavender’in efendim.
Padişahın meraklı gözlerini üzerinde hisseden Levni bakışlarını yere doğru çevirdi.
—Hünkârım be ben… Levni’nin dili tutulmuş gibiydi. Devleti Ali’de resim sanatının
yasak olduğunu biliyordu. Buna rağmen padişah öfkeli görünmüyordu. Hatta gülüm-
süyordu. —Ben de uzun bir süredir portremi yaptırmak için ressam arıyordum. Yir-
misekiz Mehmet Çelebi’nin anlattığı Avrupa sarayları duvarlarını süsleyen portreler-
den ben de sarayımda görmek istiyorum. Levni’nin yüzü birdenbire aydınlandı.
Alnından iki sıra ter süzüldü. Sultanın sanata olan ilgisinden dolayı mutluydu. Az
sonra saray muhafızlarının padişahın huzuruna getirdiği kısa boylu hattat huzursuzdu.
Zeytin karası suratı asılmış, kabarık karakaşları çatılmıştı. Yüzündeki kırışıklıklar
gibi üç parmağının kesik oluşu da padişahın dikkatinden kaçmamıştı. Mismarcı
Sokağı Yangını zanlısı Galata tomruğuna gitmek için ayrılırken padişah Hattat Levni
ile özel görüşmesini yapmak için en yakın elçisini dışarı çıkardı. Beşinci bölüm Hor-
167