Page 164 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 164

Emir Kalkan Hikâye Yarışması
            Köşkün bahçesine manolya fidanlarının dikilmesini nasıl da unutmuştu. Derhal
            sultana bildirilmeli ve İtalya’dan yaprağını döken ve dökmeyen cinslerinden getirtil-
            meliydi. Manolyaların fazla rüzgârı sevmediğini de biliyordu. Paris’teyken bahçe
            mecmualarından okumuştu. Avrupa Saraylarındaki gibi kasrın bahçesini çevreleye-
            rek rüzgârı kesecek yüksek çitler dikilmeli ve iyi eğitim almış bahçıvanlar tarafından
            biçimlendirilmeliydi. Köşkün yakınındaki caminin minaresi tamamlanmak üzereydi
            ve yanındaki hamam ince mimarisiyle gerdanı tamamlayan nadide inciler gibi göz
            kamaştırıyordu. Köşke deniz yoluyla gelecek konuklar için mermerden rıhtım yapıl-
            mıştı ve Kâğıthane Deresi’nin yatağı bile değiştirilmişti. Yirmisekiz Mehmet Çelebi
            gülümsedi. Herşey çok güzel olacaktı. Avrupa başkentlerinde gördüğü ve gıptayla
            seyrettiği güzellikler lale şehrindeydi. Bu devir Lale Devri’ydi ve İstanbul en güzide
            seyrengah olacaktı. *** Güneşli bir nisan günüydü. Eminönü Rıhtımı’nda büyük bir
            kalabalık ve heyecan vardı. Sultan Ahmet boğazın lacivert sularına baktı. Boğazdaki
            irili ufaklı yelkenliler, kadırgalar, kayıklar ve sandallar Haliç’e doğru yönelmişlerdi.
            Cenevizlilerden kalma tarihi Galata Kulesi şehre göz kırpıyordu. Hünkâr kayığı sul-
            tanın eşi, kızları, şehzadeleri, Fatma Sultan ve damadı İbrahim Paşa’yla beraber rıh-
            tımdan ayrıldı. Sultan Ahmet rıhtımdaki diğer sandalın ön kısmındaki Şair Nedim’i
            fark etti. Bir anda göz göze geldiler. Şair Nedim bakışlarını aniden çevirdi. Oldukça
            gergin görünüyordu. Elindeki küçük şişeden durmadan içiyor ve derin derin nefes
            alıyordu. Sandala yeni binenler birbiriyle şakalaşıyorlardı. Bunlar Nakkaş Levni ve
            Şair Vehbi’den başkası değildi. Sadabad rıhtımında sultan ve beraberindeki heyet
            yirmi bir pare top atışıyla karşılandı. Haliç’teki diğer sandal ve kadırgalarda, sanat-
            çılar, ressamlar, sefirler, önemli devlet adamları ve ataşeler de vardı. Rıhtımdaki
            mehteran takımı Mozart’ın Türk Marşı’nı çalmaya başlamıştı. Haliç rıhtımları yel-
            kenlilerle ve sandallarla dolup taşarken lalezarlarda devrin çiçeği lale değerli konuk-
            ları karşılıyordu. Sadabad Kasr’ı yabancı konuklar için ayrılmıştı. Haliç kıyıları boyunca
            diğer köşkler de değerli konuklarla dolup taştı. Lale bahçelerindeki çiçek tarhları
            eşsiz motif ve desenleriyle Anadolu kilimleri gibi rengârenkti. Haliç boyunca kurulan
            çadırlar günlerce İstanbulluların ihtiyaçlarını karşılayacaktı. Damat İbrahim Paşa
            programı arz etti. Şair Vehbi Surname’den şiirler okudu. Sultan Ahmet Sadabat
            Kasr’ının sofasından açış konuşması yaptı. Şair Nedim’in ismi anons edilmişti ki, uzun
            bir süre pür dikkat beklenmesine rağmen kalabalıklar arasında yoktu. Yabancı konuk-
            ların teşekkür konuşmalarının ardından ikramlara geçildi. Yemek çadırlarındaki
            büyük kazanlarda hazırlanan deniz levreği, dana yahnisi, kuzu kavurması, hindi
            dolması, bulgur pilavı, keşkek gibi yemeklerin dağıtılması için Frenk diyarından özel
            garsonlar getirtilmişti. Değerli konuklara, meyan kökü, karadut, vişne, kızılcık ve nar
            şerbetleri; Bozcaada şarapları sakilerin dağıttığı altın ve gümüş kadehlerden ikram
            edilmişti. Köşkün bahçesinde rakkaseler ince ve zarif danslarıyla yabancı konukların



            164
   159   160   161   162   163   164   165   166   167   168   169