Page 26 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 26

Emir Kalkan Hikâye Yarışması
               Kazanı alıp çıktı. Demirciyi dükkânda gözyaşlarıyla, sönmeye yüz tutmuş bir ateşle,
            ecel gelip kendisini bulana dek soğumayacak olan torununun acısıyla baş başa bıraktı.
            Sabah ezanı okunuyordu. Kar şiddetini arttırıyordu. Gözünün önünü seçemiyordu.
            Elinde su kazanıyla ağır ağır yürümeye başladı. Atı hanın ahırındaydı. Cebinde Ayşe
            için sakladığı hediyeyle hanın aksi yönüne, Ayşe’nin evine yöneldi. Bunu yapmama-
            lıydı, biliyordu. Hasankale’de Tevfik Salim Bey tifüs aşısını yapmak için bu kazanı
            bekliyordu. Geri döndü. Hana yöneldi. Bir kapı sesi duyuldu. Arkasını dönüp baktı,
            Ayşe’nin ihtiyar babası Sadık Ağa bastonuna dayanarak camiye gidiyordu. Ayşe’nin
            annesi ölmüştü biliyordu. Şimdi evde yalnız olmalıydı. Son defa gidip görmek ve
            cebinde aylardır sakladığı hediyeyi vermek istiyordu. İri kar taneleri heyecanını boğu-
            yordu. Artık soğuktan adam akıllı titremeye başlayan adımlarla Ayşe’nin kapısına
            yaklaştı. Durdu. Hediyesini cebinden çıkardı. Ayşe kendisini kınamazdı, kızmazdı,
            biliyordu. Çünkü Ayşe’nin sesi şefkatli, gözleri sevecen, elleri uysaldı. Bunu en iyi
            İbrahim biliyordu. Bir öksürük sesi, bir kapı sesine karıştı. Ayşe bahçeye çıkmıştı.
            Soba külünü boşaltırken öksürüyordu. Öksürük sesi dahi Ayşe’nin, şu git gide vahşi-
            leşen ve her yana ölümler saçan dünyada bir cennet sedası gibi geliyordu İbrahim’e.
            Şimdi cennetle arasında sadece bir duvar vardı. Yine de yapamayacaktı. Su kazanının
            demiri soğuktan eline yapışmak üzereydi. Burada harcadığı her dakika tifüs aşısının
            biraz daha gecikmesi, her harcanan dakikada yüzlerce insanın daha ölmesi demekti.
            Yapamadı. Hediyesini cebine koyup geri döndü.

               Ayşe ise her şeyden habersiz kapısını kapatıp evine geri döndü. Her gün bu saatlerde,
            hüzünlü bir sabah ezanıyla yüreği burkulduktan sonra düşüncelere dalardı. Babası
            camiye gittikten sonra evin içi elemli bir alacakaranlıkla dolardı. Sobaya birkaç odun
            atıp üzerinde babası için çorba pişirirken boynunu bükerdi. Güzel gözleriyle pence-
            reden girmeye çalışan solgun aydınlığa dalar gider, her gün bu saatlerde İbrahim’i
            düşünürdü. Tamir ettiği babasının ceketini teslim ederken başını yerden kaldırmadan,
            bir kapı aralığından konuşmuştu İbrahim. Seferbelik çıktığını, askere gideceğini,
            yarın sabah ezanından sonra kendisini bir defalık olsun yakından görmek istediğini
            söylemişti. Ayaklarının titrediğini hissetmişti Ayşe. Fakat yapamamıştı. Yanlış bir şey
            yapıyor olmaktan korkmuş, vicdanını razı edememişti. Ertesi gün pencere arkasından
            İbrahim’in geldiğini, öğle ezanına kadar beklediğini görmüştü. Yüreği koşar adım
            kapıya giderken vicdanı izin vermemişti. Öğle ezanı okunurken geldiği gibi sessizce
            uzaklaşıp kaybolmuştu İbrahim. O günden beri Ayşe her sabah ezanı vaktinde pen-
            cerede onun gelişini beklese de boşunaydı. Evin içi ağır ağır aydınlanıyordu.
               Ateşinin yükseldiğini fark etti. Soğuk aldığını düşündü. Sıcak ve cana yakın bir
            ıhlamur kaynattı kendisine.




            26
   21   22   23   24   25   26   27   28   29   30   31