Page 61 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 61
Sümeyra Öztürk Şahin | Göl Zamanı
çıkardı dışarı. Yağmur niyetine bir çiğ oluşurdu kaktüslerin üstünde. Bu küçük su
damlacıkları çöl hayvanlarına hayat olurdu, senelerce bir yağmur bereketinin görül-
mediği kurak topraklarda.
Her gün güneşin ilk ışıklarıyla yıkanıp bütün kirlerinden ve karanlıklarından
arınmış bir gölün sularında yüzmekle, zamansız fırtınalarla aniden yükselerek güneşi
kapatan kumların mekanı çölde gezinmek! Hayatın temel ilkesinin “çelişki” olduğuna
dair çelişkilerle dolu bir zihinle yaşamaya alışmıştı ne de olsa. Uzaktan yemyeşil
görünüp yanına gidince kupkuru kesilen ağaçlar doldurmuştu rüyalarını. Ömrünün
her gününü aramakla geçirdiği bu kızgın güneş altında, yorgun ve ıssız kumların
çölünde, kendisi de yorgun düşmüştü nihayetinde. Aylardan sonra ilk defa, bir kaya
üstüne oturup da ıssızlığın çölünde düşünedurduğunda, ne kadar da aheste bir ritimle
aktığını hayatın, bu kumların mecrasında, ilk defa fark etti. Kızgın güneşe aşina. Kav-
rulmuş kumlara aşina. Aniden kopuveren kum fırtınalarına aşina. Bol ağaçlı ve bol
kuyulu vahalara aşina. Yani ki hayata aşina Zamani. Çöldeki yoruculuğundan daha
az olmayan ölçüde dingin hayata aşina. Demek ki yorucu olan sınırsız bir dinginlik
de verebiliyordu ruha. Yorgunluktan sonra ruha dolan dinginlik, kuşkusuz ki, yorul-
madan yaşanandan daha evlaydı. Her şeyin zıddıyla var olabildiği şu alemde, zıtların
da birbirine şaşırtıcı biçimde benziyor olması…Bu ne demek oluyordu? Şimdiye dek
yakan çöl, şimdiden sonra serinletebiliyor; ve dahi onca vakit serinleten göl gün gelip
yakabiliyordu. Evvel ve ahir, bir tezat zinciriyle bağlanırken birbirine, “aynı” ve “zıt”
olanlar birbirini doğurup duruyordu.
Zamani bu burgaçtan yalnızca bir nefesle kurtulabilirdi. Bir nefes ki sözcüklerin
sınırlı dünyasının ötesinde sözcüksüz bir dil olduğunu ve bu dili öğrenmenin yolunun
çok gözyaşı dökmekten geçtiğini öğretir. Öğrendi Zamani. Sevdi ve öğrendi.
AŞKIN GÖZDEN GEÇİP KALBE DEĞDİĞİDİR.
Öyle sevdi ki Zamani, kendisinden evvel gelenlerin aşklarının da, kendisinden
sonra geleceklerin aşklarının da, kendi aşkının hikayesinde toplanmış olduğunu
zannetti. Seçilmişliğine inandı Zahter’in gözlerine her baktığında. Öyle bir inandı ki
seçilmişliğine, Zahter’in gözlerinde uyuyan lacivert bir gölün serinliğini fark edemedi.
Kendisine bir şey söyleyecek olduğunda boğazına düğümlenen yumruyu çözemedi.
Gözlerini yere indirdiğinde kirpiklerinden havalanan göl kuşlarını, saçlarından uçuşan
su menekşelerini, eteklerinden yayılan mor sümbül çiçeklerini göremedi. Görseydi,
ama Zahter, sen hiç gölü görmedin ki, diyebilirdi. Diyemedi.
61