Page 56 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 56

Emir Kalkan Hikâye Yarışması
                   KÜÇÜK KARA BİR LEKENİN ZAMANİ’NİN KALBİNDE BÜYÜYÜP DURDUĞUDUR.

               Nazar Kadının suyu bol, toprağı az beldenin yüksek bir tepeye kurulmuş tek mezar-
            lığına defin işlemleri hızlı hazırlıklarla tamamlandı ve yaşlı kadının bedeni yağmurlu
            bir bahar gününde taşıdığı sırla birlikte sessiz sedasız toprağa bırakıldı.
               Ya şimdi ne olacaktı? Gölün serin suları, sırra aşina olamayan Zamani’nin günden
            güne harlanan yangınına şifa olur muydu? Baharın kokusu, baharın günlerini say-
            mayı unutturur muydu? Gölden o kadim ve keskin bahar kokusu yayılınca, sarı kar
            çiçeklerinin ardından bakır rengi topraktan neşeli bir tazelik patlayınca, bu tazelikten
            renkler ve gönüller ayaz bir gece gibi kamaşınca, Zamani zamanın hangi diliminde
            olduğunu soruşturup durur muydu? Ve hala göl halkına kimselerin görmediği rüya-
            lar gördüğünü, bu rüyalarda zamanın parçalara bölündüğünü ve bu parçaları sayan
            aletlerin suretinin uykularını böldüğünü anlatıp anlatıp durur muydu?
               Dururdu!
               Değil mi ki sırrı bir tek Zamani biliyordu!

               Ve Zamani’nin sırrı bilmediğini kimseler bilmiyordu!


                                                ✥
               Gölün sularından daha önce hiç aşina olunmayan kesif kokular yayılması ve
            Zamani’nin uyku bölen rüyalarının göl insanlarının dilinde huzursuz bir merakla
            konuşulması, böyle sıra dışı olaylar için toplanması pek nadirattan olan raviler mec-
            lisini bir araya topladı. Meclisin dağılmasını ağırbaşlı bir sabırla bekleyen, zayıf yüzlü
            esmer ulak hızlı adımlarla Zamani’ye gölün kıyısında raviler ve meraklı bir kalabalık
            tarafından beklendiğinin haberini ulaştırdı.
               Öğle güneşinin hararetinde gölün kıyısına varan Zamani, kendisini bekleyen
            kalabalığa yabancı nazarlarla baktı. Bir tutam kurumuş çuha çiçeğini avucunda sıktı.
            Su yosunları, su menekşeleri ve sarı sümbüllerin yapraklarında yorgun çehresini
            dolaştırdı. Karanlık, sessiz ve sözsüz bir bekleyiş başlasa da çok sürmeden dağıldı.
               Ey Zamani, dediler bütün o göl şehrinin ileri gelenleri. “Şimdiye dek ceddimiz,
            zamanın kaç olduğunu merak etti de ne kadar zaman geçtiğinin bilgisine ermek
            istemedi. Sabah mı olmada, gün mü yükselmede yoksa akşam mı inmededir, bilmek
            gerekti. Çünkü gölde balığın bereketli vaktine ermek, hayvanlarımızın otlak vaktini
            geçirmemek yaşamak için elzemdi. Ceddimize bu kadarı yetti. Balığı kaç vakitte tutup
            hayvanı kaç vakit otlattığını kimse saymaya kalkışmadı. “Ey Zamani, dedi içlerinde
            yaşın da sözün de önde geleni. “Sana ne oldu da atalarımızın asırlarca taşıdığı bu



            56
   51   52   53   54   55   56   57   58   59   60   61