Page 51 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 51

Sümeyra Öztürk Şahin | Göl Zamanı
            laşan her yangını bu sularda söndürmeye dair bir ahdin türküsüdür.” Ve başlamıştı
            anlatmaya:
               “Uzun yıllar evvel bir telli turna avlamış avcının biri göl yakınlarında. Tüylerinin yol-
            duğu turnayı yıkamak için eğilmiş suya. Daldırıvermiş turnayı göle. Çoktan ölmüş, tüyleri
            de yolunmuş turna canlanıvermiş o anda. Göl sularının üzerinde süzüle süzüle uçmuş bir
            süre. Çamlarla kaplı tepelerin ardından görünmez olmuş. Avcı turnanın, az önce yolduğu
            tüylerinin yerine daha canlı, daha parlak tüylerinin çıktığını da gözden kaybolduktan sonra
            fark etmiş. ‘Nasıl olur da uçuverir ölü bir turna?’ diye dövünüp dururken suyun kıyısında,
            anlamış bu gölün ölümsüzlük suyu olduğunu. İşte, demiş, buldum sonunda. İçeyim de kana
            kana, ereyim ölümsüzlük sırrına. Yüreğinin üzerinde titrek bir sevinç. Eğilmiş suya. İşte
            ne olduysa o anda olmuş göl sularına. O kocaman göl dağılıp bin parçaya bölünüvermiş.
            Yüreğindeki o titrek sevincin yerini bir hayrettir almış avcının. O gün, günbatımına kadar
            ve daha sonraki her gün, günün doğumuyla akşamın alacası arasında gidip gelmiş bin par-
            çaya bölünmüş göller arasında. Ama ömrü yetmemiş ölümsüzlük suyunu bulmaya. Gün o
            gündür, avcı o avcı, umut o umut hala. Kimse terk edemez olmuş bu suları o günden sonra.”
               Sonra, demişti Nazar Kız efsaneyi soluksuz dinledikten sonra. “Ya sonra ne olmuş?”
            Ab–ı hayatı kimse bulamamış o günden sonra. Kimse varamamış ölümsüzlük suyunun
            tadına. Ab–ı hayat gizemini korudukça ölümsüzlüğe duyulan hasret de artmış günden
            güne. Öyle bir artmış ki ölümsüz olmak istemiş önce her fani. Sıkıntılar baş göstermiş
            ölümlü insanların kısacık ömürlerinde sonra. Bu kez, iyi ki ölümlüyüz, demiş herkes.
            İyi ki ölümlüyüz. Sonra güzellikler görmüşler yeniden. Keşke ölüm olmasa, demişler.
            Hayat çok güzel. Yaşamak çok güzel. Ölüm olmasa keşke. Bu iki duygu arasında salınıp
            durmuş insanoğlu uzun zaman. Hiç değişmemiş ilk insandan bu yana bu kadim kural.
            Yaşadığımız güzelliklerin sonlu olacağını kabullenemeyişimizdenmiş bu ölümsüzlük
            tutkusu. Ve dahi sıkıntıların da bir sonu olacağını anlamakta zorlandığımız içinmiş
            bu ölüme meyyal hallerimiz. Ama işte aslolan buymuş. İkisi arasında gidip gelmekmiş
            ömür. Yaşamak da güzelmiş, ölmek de. Sularında bir telli turnanın yıkanarak ölüm-
            süzleştiği gölde yaşadığına inanmak, en güzeliymiş. Bu yüzden hiç kimse şimdiye dek
            bu gölü terk etmemiş. Ve dahi bundan sonra terk edemezmiş. Değil mi ki suyunun
            kaynağına ab–ı hayat karışmış bu gölün?
               Demek bu yüzden, diye geçirmişti aklından o zamanlar küçücük bir çocuk olan
            Nazar. Demek bu yüzdendi bütün göl insanlarının hep birbirine benzeyen günleri
            yaşamaktan duyduğu huzur. Bu su şehrinin terk edilmezliğine dair dinledikleri
            efsaneydi günlerini bunca yaşanılır kılan. Efsane, kendisine inananlar için gerçekten
            öte bir anlam taşırdı ne de olsa. Ve sularının kaynağına ab–ı hayat karışmış bir gölü
            terk etmek, ölümsüzlükten öte bir gizemi keşfetmiş olmayı gerektirirdi. Demek ki
            kendisinden önce bu gölün suları üzerinde yaşayan hiçbir insan böyle bir gizemi


                                                                                     51
   46   47   48   49   50   51   52   53   54   55   56