Page 46 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 46

Emir Kalkan Hikâye Yarışması
            başlayan sızı dalga dalga tüm vücuduma yayıldı ve kalbime ulaştı. Adını köknarıma
            kazıdığım, yazdığım şiirleri adadığım Ayşe babama eş olacaktı. Şimdi burada ölme
            zamanıydı Rabbim. Şimdi bu oturduğum basamaktan kalkamama vaktiydi.
               Avludan yukarıya çıkan merdivenin üçüncü basamağında öylece oturuyordum.
            Anam yanımdan ne zaman, nasıl gitti onu bile fark etmedim. Tam burada zaman dur-
            muştu. Ateşler içinde yanıyor, zor nefes alıyordum. Dünya zifiri karanlığın olduğu bir
            yerdi bundan gayrı benim için. Bu topal bacağımla ne yapmam gerektiğine bir türlü
            karar veremiyordum. Benim halimden kim anlardı ki? Gün burada doğmamalıydı.
            Topal bacağımı, kırık gönlümü, hayallerimi, umutlarımı ve başımı alıp gitmeliydim
            buralardan.
               Gece yarısını geçerken Delioğlan’ın sırtında babam girdi avluya. Peşinde de avenesi
            elbette. Gecenin o göz gözü görmez karanlığında dört adam atlarından indi. Birbirle-
            rine sarıldılar. Gülüşmeler, kahkahalar, şakalaşmalar… Belli ki istediklerini almışlardı.
            Yıkılan, harap olan hayallerim üzerinde tepiniyorlar, mutluluk naraları atıyorlardı.
            Neden sonra diğer üçü tekrar atlarına binip evlerinin yolunu tuttu. Bense kara haberi
            aldığım yerde, merdivenin üçüncü basamağında, oturmakta ve gecenin karanlığına
            sessizce ağıtlarımı bırakmaktayım. Kapkaranlık bir gökyüzü var. Uçsuz bucaksız
            karanlığı ne ay, ne de bir yıldız kirletiyor. Benim içimse çok daha karanlık. Kopasıca
            sol bacağıma içimden lanetler ederken Durmuş Ağa geçiyor yanımdan merdiveni
            gıcırdata gıcırdata. Oturduğum basamağa geldiğimde fark ediyor anca beni. Şöyle
            bir tepeden bakıyor, hissediyorum. Bense çenemi, sağ dizime koyduğum sağ koluma
            dayamış karanlığı seyrediyor, sessizliği dinliyorum. Birkaç saniye başımda dikeliyor.
            Belki bir şeyler söylemek istiyor, belki anladı Ayşe’yi ne kadar çok sevdiğimi, belki
            Ayşe’nin adını köknarıma kazımak için sedef kakmalı çakısını kaçırdığımı dahi bili-
            yor lakin hiçbir şey söylemeden basamakları çıkmaya devam ediyor. Birkaç basamak
            daha çıkıyor babam sonra gecenin sessizliğini bir bıçak gibi kesen bir patlama sesi
            duyuluyor. Hemen ardından bir tane daha. Babam içi dolu bir çuval misali hemen
            yanımdaki boşluktan yuvarlanarak iniyor merdivenin bitimine kadar ve orada öylece
            kalıyor. Gözleri açık, doğruca bana bakıyor. Ufak bir hırıltı dahi yok. İki kurşunu da
            karnından yemiş. Sızmaktan ziyade fışkıran kan ilk önce gömleğini kızıla boyuyor,
            sonra da toprağa karışıyor. Topraktan gelen yine toprağa gidiyor. Büyük bir dehşetle
            arkama dönüyorum. Burada, aynı pozisyonda ne kadar oturdum bilmiyorum ama
            her tarafım çatırdıyor. Anamla göz göze geliyoruz o anda. Dedemden kalma çifte var
            elinde. İki gözünden süzülen gözyaşları yanaklarına doğru hücum etmiş durumda
            lakin başı dimdik. Kalkıp anamın yanına gidiyorum önce. “Ana, ana” diye sarsıyorum
            tüfekten tutup, hiç tepki vermiyor. Gürültüye ablam da uyanmış, şaşkın gözlerle
            bizi izliyor. Sonra babamın yanına iniyorum. Hayatımdaki en hızlı merdiven inişim



            46
   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50   51