Page 45 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 45

Recep Çelik | Topal
            ilk kez böyle bir işaret veriyordu. Kaşlarını yay eylemiş, kirpiklerini ok etmiş ve her
            bakışı ile gönlüme ateşli oklar salmıştı. Utandım, topal sol bacağımı göstermemek
            için çok çaba sarf ettim. İlk kez biri topallığımı görmesin diye çaba harcıyordum.
            Ancak ne yaptımsa nafile bu minareye kılıf biçilemezdi ve Ayşe topal bacağımı fark
            etti. Fark ettiğinde kaçırmaya çalıştığım bakışlarım onun gözlerine saplandı kaldı.
            Bakışlarında acıma yoktu. Belki de ilk kez bir başkası bana acıyarak bakmıyordu.
            Bir tebessüm etti. O tebessüm ki en kıymetli hazinemdir. Kaç gece Ayşe ile evlendim
            düşlerimde bilmiyorum. Ayşe adını en şatafatlı şekilde kazıdım köknarıma gizlice
            aldığım babamın sedef kakmalı çakısıyla.

               Ablam Gülnaz’ın düğününden bir yıl kadar sonraydı. Askerlik yapamaz kâğıdım
            elime yeni ulaşmıştı. Babam, askerlik dahi yapamayan, işe yaramazın tekisin der gibi
            baktı. Anam, doğurduğu, besleyip büyüttüğü oğlunun askerlik bile yapamadığına
            kahroldu. Bense topal bacağıma lanetler ettim. Yüreğime bir yara daha açtım. O
            günün gecesinde anamı ilk kez babama karşı sesini yükseltmiş duydum. Odada bir
            şeyler fırlatılıyor, kırılıyor bense kapının gerisinden onları dinliyordum. Anamın
            hıçkırıklarıyla son buldu bu ilk başkaldırı. Birkaç gün sonra her şey anlaşıldı. Babam
            koşabilecek, Delioğlan’a gönlünce binebilecek, askerlik yapabilecek, sağlıklı bir erkek
            evlat istiyordu. Ayrıca dört ablam evlenmiş, koca evin tüm işi elli beşini bulan anama
            ve en küçük ablama kalmıştı. İşte bu sebeplerden ötürü bu civarın en zengini Durmuş
            Ağa evlenmek istiyordu. Kendine sağlıklı bir erkek evlat verecek, evi çekip çevirecek
            genç bir kadın olmalıydı bu.
               O kavgalı geceden tam bir hafta sonra babam Durmuş Ağa takım elbisesini çekti
            üzerine, eline bir kutu çikolata ile bir demet çiçek aldı. Artık ihtiyarlığa doğru adım
            atan Delioğlan süslenmiş, sırtına işlemeli bir koşum takımı yerleştirilmişti. Yanına
            bizim köyün büyüklerinden üç kişi daha alarak yola revan oldu. Anam, merdiven
            basamağına oturup ardından bakakaldı. Tek yaptığı ağlamaktı. Başkaldırısı şiddetli bir
            şekilde bastırılmıştı anlaşılan. Anamın yanına sokuldum. Bu dünyada ikimiz de mutlu
            olamamıştık. Hep bir erkek evlat vermeyi istemişti Durmuş Ağa’ya lakin anamın çilesi
            beni doğurmakla katlanmıştı. Hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi, konuşmuş olmak
            için “Ana ne oluyor?” dedim. Anam sarıldı, saçlarımdan öptü. “Eniştenin amcasının
            bir kızı vardı, hani adı Ayşe olan hatırladın mı?” dedi. O anda yüreğimi tuttum. Tut-
            masam yerinden fırlayacak, anamın gözü önünde “Ayşe, Ayşe” diye bağırarak koştura-
            caktı. “Hatırladım ana.” dedim. “İşte, baban o kızı kuma yapacak bana, size de analık
            elbette.” dediğinde başım dönmeye, gözlerim kararmaya başladı. Bir daha çiçekler
            hiç açmayacak, kuşlar hiç ötmeyecek, bebekler doğmayacak, dünyanın hiçbir yerinde
            şarkı söylenmeyecek, şairler şiir yazmayacaktı. Babam, elli beş yaşındaki Durmuş Ağa
            ayaklarının altına toz olacağım Ayşe’yi kendine ikinci hanım yapacaktı. Sol ayağımda



                                                                                    45
   40   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50