Page 103 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 103
Mükrime Dilekçi Zengin | Ceviz Ağacı
zamanı babamın diktiği ağaçlara verseydim o ağaçların dalları göklere çıkardı.”
Yanımdaki polis öfkesinden hızlı uzaklaşmaya hazır görünüyor. “ Babanın ceviz
ağaçları mı var?” “Yaaa bir tuhaf hevestir. Sekiz sene sen cevize bakacaksın,
seksen sene ceviz sana bakacak, der. Der demesine de bizde babamıza ayıracak
zaman yok, diktiği ağaçlarla mı vakit geçireceğim?” Sonra bana döndü ve
“Kurallar gereği ifadeni alıp seni serbest bırakacağız. Sizin mahallenin iki deli
Nazım’ı mı var? O kadar mektuba başka posta kutusu bulamadın mı?” dedi.
Cevap vermedim. Polis alacağı cevabı çok da umursamamış olmalı ki susup yola
devam etti. Arabanın camına başımı yaslayıp dışarıya baktım. Yine sabahlar
olmuştu. Olgunlaşamadığım, olamadığım vakitler… Zamanın önünde herkes
talebeydi. Zeliha teyzem, polisler ve ben... Herkes, iki kolunu iki yana açmış bir
şekilde bir şeyleri ya da birilerini kucaklama arzusunda değil mi? Tutunabilmek!
Sığınabilmek! Güvendiği dala uzanıp düşmemek için dua edebilmek belki de!
Gök gürlüyor. Toprak, gözlerini iştahla semaya kaldırıyor. Ama yağmur
damlası yok. Tıpkı benim gibi. Beynimde zikzaklar, yamaçlar, uçurumlar…
Kelimeleri dilinin ucuna kadar getirip de konuşamamak gibi bir şey, bir hâl.
Ona sarılmak istiyorum ya da ceviz ağacının gövdesine. İkisi de yok.
Kendimi çok yorgun hissediyorum. Kendimi tanımaya çalışırken yabancı
iki polis memuruyla yabancı bir araçla yabancı bir yol… Zihnim, soru işaret-
lerinin kavşağında kalabalıkta kendini seçmeye çalışıyor. Vaktin yalın hâli yok
mu? Hiçbir katık olmadan sadece ânı hissedebilmenin imkânı… Saçmalıyorum
sanırım. Benim yüzümden gününü anlamsız geçiren iki polis memurunun öfkesi
karşısında mağlup iken anlam sorgulaması haddim değil. Elimdeki ceviz yapra-
ğını daha bir sıkı tutuyorum. Bazen sırtımızdaki ağrı önce bir yumruk gibi bir
noktada düğümlenir de sonra düğümler açılırcasına ağrılar dağılmaya başlar
ya boğazımda düğümlediğim cümle çözülmeye başlıyor. Hâlâ alacağı cevabın
peşinde olmayan polis memuru parmaklarıyla oynayarak direksiyonu çeviriyor.
Elimi, omzuna hafifçe dokunduruyorum. Başını yerinden birazcık kımıldatırken
bir yandan yola bir yandan bana bakıyor. Kelimelere kanatlarını takıyorum.
Öfkelerinin önüne toprağın koynuna defnettiğim sırrımı bırakıyorum. “Ceviz
ağacı babam kokuyor.” Polis memurunun bakışları gözlerimin içinde duruyor.
Belki bana bakıyor belki babasına belki de sadece ceviz ağacına…
103