Page 108 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 108

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

            bakar ki bana, gözlerini belertmiş bakar. Kıpır kıpır eder, hiç düzgün basamaz
            yere. Toprak sıcak değil mi? Köz gibi sıcak, cehennem gibi. Evvela yumuşak.
            Çıplak ayakla basıverince adamı baldırına kadar yutar.
               Birbirine ölüm ve yaşam kadar yabancı oldukları iki farklı dünyanın tek ortak
            alfabesiyle konuştular: Sükûnetle. Bir şeyler aranır gibi durdu Osman. Güneşin
            ve ter kokularının çırılçıplak saldırısı alabildiğine uzanıyordu.
               “Halil Emmi,” dedi Cüce Yusuf, “Seneye, işçiye kalmaz pamuk diyolla,
            makineler gelecekmiş taa şehirden. Köylü kendine başka iş tutsun gayrı diyolla.”

               “Dükkân onun diye kapısında köpek belliyor bizi,” diye yanıtladı Halil
            Emmi. “Ah şu para olmasa, köpoğlusu para!”

               O vakit Sefa, Osman’a şöyle bir baktı, düşman gibi. Osman’a değil de Beşir
            Ağa’ya bakar gibi. Ağanın dölü değil mi? Yarın öbür gün o gelir çöker köylünün
            başına. Dediler ki Ağa Muhtar’dan da beter olur. Ah o muhtarı seçen köylü-
            nün de… Ağa’nın yüzüne söylenmez ama oğluna böyle beylik laflar edilir mi?
            Sıkıyorsa yaklaşsın. Yaklaşsın da görsün el mi yaman, bey mi yaman. Pamuk
            da kalmaz artık. Ne iş tutmalı?
               Belli belirsiz sesleri de duydu ya Osman, kalkıp gitmeli. Fark ettirmeden tüy-
            meli, duyduğunu anlarlarsa salmazlar. Bu çocuk da ne bakınır durur öyle, çekse
            artık üzerinden gözlerini. Şimdi şöyle ateşlice bir bakmaktan geri durmadan,
            alaz alaz yakmalı. Altta kalanın canı çıksın.

               “Makineyle beş, işçiyle kırk beş, Cevat. Bu nankör köylüye kilosuna altmış
            kuruş saydık durduk amma makine kilo başına yirmi kuruş. Sonra… Bir köylü
            ne kadar dönüm toplar?”

               “Yüz, bilemedin yüz yirmi, ağam. Taş çatlasın iki yüz.”
               “Kaç günde?”

               “Kırk beş, bilemedin elli.”
               “Bu makineler var ya, beş yüz, altı yüzlük dönümü beş günde topluyor. Geçen
            yılı hatırla, yağmurdan önce devşiremediler üç tarla pamuğu, fabrika eksik para
            saymadı mı elime? Ulan o fabrikanın da…”
               Günler devrildi. Osman, en az ağa kadar celallenebildiğini kargalar bahçeye
            sökün edince öğrendi ilkin. Makinelermiş. Şu uçan kargalar gibi mi? Siyah,


            108
   103   104   105   106   107   108   109   110   111   112   113