Page 109 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 109

Ceren Türkkan | Bülbülü Kargalar Öldürdü

            simsiyah tüyleri var, sonra bir “Gaaak!” diyorlar ki ne çirkin. Anazarva kaya-
            lıklarından elma ağacının tepesine deveran eden karga sürüsü, bülbüle öyle bir
            kinle ötüyorlardı ki bülbülün sesi kesilmiş, ağacın dalına korkuyla tünemiş,
            susuyordu. Ne yapmalı? Canını alacaklar bülbülün. Şimdi bu kargalara ne
            demeli, köylü mü, ağa mı? Şair mi, şiir sevmeyen zalim mi? Adana’nın kaba-
            lıklarında, yani “şehir” dedikleri coğrafyada biraz evvel ağanın satıp savdığı
            gazeteci mi, yoksa bir hakikati dillendirdiği için gazetecinin bileklerine kelepçe
            vuran sözde adalet mi? Kimdi bu kargalar? Bütün becerisi, köylünün ürününü
            ucuza kapatmak olan alıcılar mı yoksa dağın öte yüzünü aşıp da bulguru, soğanı
            reva gördükleri gariban taife mi?

               Bir taş, şöyle iricesi, ağacın tepesine fırlatılınca uçup gitti kargalar. Osman
            çevirdi başını, bir çift mavi göz, sanki birer mine çiçeği.

               “Sapan mı o?”

               Çocuk cevap vermedi. Sözcükleri öyle sayılı ki…
               “Sen dilsiz misin, kardaş? Düşman gibi ne bakarsın? N’ettik sana?”
               Pekâla dili vardı ama… Ağanın oğluna bir şey demek yasak değil mi ki?

               “Ağa kızar, demeyesin sakın. Bülbül ölmesin diye, yoksa vallahi billahi işim
            olmaz. Sana gelince, senlen derdim yok. Bizim derdimiz başka.” dedi harar
            kadar çuvalları bahçenin kerpiç duvarına istiflerken.

               “Ağa, de mi? Derdiniz onlan.”
               Önce bir şaşaladı, mavi gözlerini yere indirdi ardından. Ne diye cevap
            vermeli? Şu ağanın oğlan saf, yunmuş arınmış bir şeye benzer ama… Kir pasak
            taşımayan adamdan hayır gelmez köylüye. Emekten anlamayanın hâli midir
            nedir. Bilinmez gayrı, güven olmaz ki.

               “Korkma, ağa duymaz bizi. Na, şurada, çene çalıyor. Gel de ben sana bül-
            bülü göstereyim.”
               “Kusura bakma kardaş. Acele etmek gerek. Yağmur geliyor, güldür güldür
            geliyor. Bakınca anlar köylü kısmı. Geçen seneki gibi yağmura yakalanırsak
            işimiz zor. Suyu yiyen pamuk ıslanır, şişer. Ağa tartmaya bile gerek görmez,
            altmış kuruşluk pamuğa on kuruş verir, hâlimiz duman olur. Kurda kuşa yem
            eder bizi ağa, ekmek su bulamayız.”



                                                                                    109
   104   105   106   107   108   109   110   111   112   113   114