Page 125 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 125

Özlem Turgut Şili | Gassal

            döner, gelirdi. Korkardı annemin tehditlerinden. Onları izlediğimi fark eden
            babamın utandığını, cebinden çıkardığı tütünü sararken ellerinin titremesinden
            anlardım. “Sus be kadın, oğlanın yanında nasıl konuşuyorsun?” derdi sadece.
            Konuşmalarından bir şey anlamazdım. Babam niye yıkayacaktı ki annemi? Bir
            ceviz ağacına bakardım bir anneme. Dalından topladığı cevizlerden reçel yapan
            annem nasıl olur da o dallara asardı kendini. Gölgesinde oturup çay içmişliği
            vardı komşularıyla. Aslında hep de mutsuz değildi. Şu annem de nereden çıka-
            rırdı ki kendini asmayı? Sanki bütün sıkıntısı babamlaydı. İkisinin aynı sofraya
            oturup yemek yediğini hiç görmedim. Zaten annem komşularına dert yanarken
            de tiksindiği bir şeyden bahseder gibi burnunu kıvırarak anlatırdı onu. Anne-
            min titizliği sayesinde babamın her şeyi ayrıydı bizden. Odası, yatağı, bardağı,
            çanağı, kaşığı, çatalı her şeyi. Oturduğu odada yatardı. Çorapları, çamaşırları,
            bütün giysileri yattığı odadaki koltuğun altındaydı. Başta sigaradan dolayı diye
            düşündüm. Ama bir gün Balıkesir’de yaşayan teyzem, elindeki pazar çantasına
            yeni mahsûl zeytini, üzümü, ayçiçeğini doldurup oğlunun düğün alışverişi için
            mobilya bakmaya İnegöl’e geldiğinde tüm fikrim değişti. Rahmetli babamın
            gassal olduğunu da onun gelmesinden sonra öğrendim. Onları karşısında gören
            annemin gözbebekleri oynamaya başladı, renkten renge girdi annem. Ablasının
            elinden pazar çantasını aldığı gibi mutfağa koşup ocakta kaynayan suyla çay
            demledi. Yüzünde, zabıtaya yakalanan bir seyyar satıcının tedirginliği vardı.
            “Niye haber vermediniz? Hazırlık yapardım.” diye seslendi teyzeme mutfaktan.
            Teyzem: “Aman canım, yabancı mıyız? Rahat ol. Birkaç gün kalıp döneceğiz.
            Eniştenin çalıştığı mobilyacıya gideriz dedik oğlanla. Eee yapar bize bir abilik.
            Düğünden sonra takıları bozdurur hemen öderiz borcumuzu.” dedi. Annemin
            yüzü ifadesizdi. “Hele bir dinlenin azıcık.” diye seslendi bir daha. Sonra kendi
            kendine: “Başka mobilyacı bulamadın mı oralarda taksit yapacak be kadın?”
            diye söylenirken benim onu izlediğimi fark etti. “Hadi, siz teyzenlerle cevizin
            gölgesine oturun, ben de demliği alıp geleyim.” dedi annem. Çayın yanına sütlü
            bisküvilerden açtı bir paket. Misafir bardaklarını gümüş tepsiye koyup bahçe-
            deki ceviz ağacının altına geldi. Saydım. Dört tane de bardak koymuştu. Beni
            de saymış annem, diye sevindim.

               Acı tatlı anılarımın arasında tam da bu sahne vardı. Çocukça bir oyunla
            ceviz ağacının koca gövdesinin arkasına saklandım. Teyzemlerin yokluğumu
            fark edip beni aramasını istedim, sonra da çığlıklarla ortaya çıkıp aklımca sak-
            lambaç oynamış olacaktım onlarla. Çay kaşıklarının sesi heyecanımı artırdı.


                                                                                    125
   120   121   122   123   124   125   126   127   128   129   130