Page 120 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 120

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

            kapıdan içeri girip sobanın başına kurulduğunda onu iyi ağırlamamız gerek. O
            vakit masal bir yolcu, bir misafir ya da bir baba kılığında kendini anlatır. Biz
            de bu yarı karanlık odanın sigara ve sobadan islenmiş tavanına son kez bakıp
            masal sularına dalarız. Ta Hinde gideriz, masal ırmaklarının okyanusuna...



                                           Sihirli Takunyalar

               Ve ben geçmişte anlatılan masalları anımsamaya devam ediyorum. Sen
            kucağında tütün tabakan, bütün ciddiyetinle sigaranı sararken ben takunyalı
            masalı hatırlamalıyım. Hani sihirli takunyalar vardı, ayağına geçireni her adımda
            fersah fersah uzaklaştıran... Hani kahramanımız bir adım atınca ardına bakmış,
            dağ çok çok uzakta kalmış, geri adım atınca dağın dibinde olduğunu görmüş.
            Babaanne takunya lafını duyunca yatsı namazını hatırladı. Kendi kendine söyle-
            niyor, —Yatsı okunmuştur, abdest almam lazım, takunyaları getirin, diyor. Kapı
            açılıyor, kilimin yetişemediği çıplak zeminde bastonun tıkırtısı... Az sonra boş
            bir tencere devriliyor, bir velvele kopuyor. Babaannenin uzun namaz yolculuğu
            yüksek sesli sureler ve fısıltı hâlindeki dualarla bitiyor.




                                            Kuruyan Sular
               Babamın bir tarlası vardı. Vadinin dibinde, gürültülü suyun kıyısında. Genç-
            liğinden bu yana bu tarlayla ev arasında gidip geldi. Ama zamanla suyun sesi
            kısıldı kısıldı ve inişli çıkışlı akan dere akmaz oldu. Aşağılarda uğuldayan şelâle
            de kurudu. Babam yine de her gün gidip gelmeye devam ediyor.




                         Son Seslenişler, Kışın Ortasında Bahar Rüyası ve Babamın Dostları
               Baba, suların çekildiğini fark etmene henüz çok var ve hafızanda masalın
            suları gürül gürül akıyor. Bir zamanlar yatağında yüzdüğün şelalenin suları
            henüz kurumadı. Suları uğultuyla akmaya devam ediyor. Çatlamış tabanında,
            bir kavak boyu derinliğindeki ağzında yürümene çok var. Çukurun dikenli
            yamaçlarına bakıp, —Nerede o kulakları sağır eden uğultu, dememişsin. Sonra
            bir zamanlar beyaz köpükten bir perdenin örttüğü kayaları toprağın yüzüne
            vuran kuru kafalara benzetmemişsin. —Bir zamanlar gümüş rengi balıkların



            120
   115   116   117   118   119   120   121   122   123   124   125