Page 121 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 121
Cineti Kırgın | Masalsız Geçen Gecenin Masalı
bu çukur boyunca süzüldüğüne inanası gelmiyor insanın, dememişsin. Suların
boşluğa dökülmeden önce onları kucaklayan tam ortadaki o yosunlu kayayı
henüz rüyalarında görmemişsin. Suyla insanı birbirine benzetmemişsin. —İnsan
ömrü bir ırmak gibi ömrünün sonunda suların çekildiğini hissediyor, aşındır-
dığı, kestiği şeylerin aslında kendisi olduğunu anlıyor, dememişsin. Kışın orta-
sında içlenip içlenip, —Bir bahar daha görecek miyim, de dememişsin. Ölümü
düşünmüyorsun. —Ne yana dönsem ölen bir dostumu hatırlıyorum, cümlesini
de kurmamışsın.
Eski Ev, Yeni Ev ve Masalsız Gecenin Bilinen Sonu
Babam yarı karanlıkta doğruluyor. Gölgesi pürüzsüz duvardan alçı süslemeli
tavana uzanıyor. Tepesindeki ampul âniden yanıyor, gözlerim kamaşıyor. Öyle
ki, ellerimi siper ediyorum bir süre. —Sonunda geldi, diyor, inşallah tekrar kesil-
mez. Ve ağır ağır gidip duvara yaslı duran, eski gaz lambasının yerini alan pilli
el fenerini söndürüyor. Kalkıp peşinden gidiyorum. Kapının eşiğinde hafiften
kamburlaşan sırtı belirginleşiyor. Bir an dönüp bana bakıyor, geldiğim günden
beri ilk defa uzun uzun birbirimize bakıyoruz. Seyrekleşen beyaz saçları ve kül
rengi bıyıkları arasında daha da seçilen siyah gözleri parlıyor, bir kayanın sırtın-
dan sızan suyun güneşte ışıması gibi. Belki de bu parıltıyı fark ettiğimi düşünüp
başını çeviriyor. —Yarın mı gideceksin, diyor. —Evet, diyorum. —Kekliklere bir
bakayım, diyor. Keklikler eski evde, bir zamanlar bütün ailenin yaşadığı üç göz
evin mağara tavanlı odasında. Zamanla eski evin tavanı parça parça döküldükçe
ve git gide toprak damı çöktükçe bahçeye çok odalı yeni bir ev yaptırdı. Ama
eski evi, özellikle de kışın bütün ailenin toplandığı tek pencereli odayı kafese
çevirdi. Zeminine çuval çuval toprak döktü, keklikler rahat dolaşabilsinler
diye. Her gün dört beş defa ziyarete gidip yemlerini sularını tazeliyor. —Ben
de geleyim, diyorum, bir an çocukken akşam ziyaretine gittiğimiz köyün uzak
evlerinden birine gidecekmişiz hissine kapılıyorum. Cevap vermiyor. Bahçeye inen
merdivenin başına geliyoruz. Kapı üstündeki ampulün sarı ışığında bir müddet
atıştıran kara bakıyoruz. İki ev arasında küçük bir avluya dönen bahçede kar
hafiften tutmuş. Üst üste yığılı çalılar ve odunların üstündeki mavi branda beyaza
bürünmüş. Eski evin taş duvarları belli belirsiz aydınlanıyor. Merdivenlerden
inerken koluna giriyorum. —Bu kışta kıyamette gelmekle iyi etmedin, yollar
fena, diyor. —Onca yolu iki günlüğüne gelmeye değmezdi. Cevap vermiyorum.
121